Bu makale, modern ulus devletin teolojik kökenlerini ve vatandaşlık kavramının kutsallaştırılması sürecini ele almaktadır. Ulus devlet, modern dönemde belirli bir topluluğu “ulus” olarak tanımlayarak, vatandaşlık statüsünü sadece hukuki bir konumdan ideolojik bir bağlılık aracı haline getirmiştir. Bu bağlamda vatandaşlık, modern devletin siyasal ve toplumsal düzenini inşa eden temel bir mekanizma olarak öne çıkar. Rousseau’nun toplumsal sözleşme anlayışı, bireylerin özgürlüklerinden vazgeçerek devlete bağlanmalarını vatandaşlığın meşruiyet temeli olarak sunar. Weber’in Protestan ahlakı üzerine yaptığı analizler, modern bürokrasinin ve hukukun oluşumunda dini değerlerin seküler bağlamda yeniden üretildiğini vurgular. Benedict Anderson’un “hayali cemaatler” kavramı, ulusun dil, kültür ve ortak tarih etrafında inşa edilen modern bir yapı olduğunu savunur. Anderson’a göre, matbaa kapitalizminin etkisiyle ulusal bilinç gelişmiş, bireyler fiziksel olarak tanışmasalar da ortak bir kimlik etrafında birleşmiştir. Bellah’ın sivil din anlayışına göre, ulusal semboller bireylerin aidiyet duygusunu pekiştirerek ulus devletin meşruiyetini güçlendirmiştir. Bu çalışma, vatandaşlık kavramının modern ulus devletin bir unsuru olarak yeni bir anlam kazandığını ve kutsal bir nitelik taşıdığını tartışmaktadır. Ulus devlet, kutsal olanı seküler bir bağlamda yeniden tanımlayarak bireylerin toplumsal aidiyetini sağlamış ve bu süreçte vatandaşlığı, bireyin devletle olan ilişkisini metafizik bir boyuta taşıyan bir mekanizma haline dönüştürmüştür.
Etik Gerekli değil
This article discusses the theological roots of the modern nation-state and the process of sanctifying citizenship. By defining a specific community as a “nation,” the nation-state transformed citizenship from a mere legal status into an ideological instrument of loyalty. In this context, citizenship functions as a key mechanism for shaping the political and social order of the modern state. Rousseau’s social contract theory presents the legitimacy of citizenship by suggesting that individuals give up part of their freedoms in exchange for protection from the state. Weber’s analysis of the Protestant ethic emphasizes that religious values were reproduced in a secular framework, contributing to the development of modern bureaucracy and law. Benedict Anderson’s concept of “imagined communities” asserts that nations are modern constructs built around language, culture, and shared history. According to Anderson, print capitalism facilitated the spread of national consciousness, allowing individuals to unite around a common identity despite never meeting in person. Bellah’s concept of civil religion highlights how national symbols reinforce belonging and strengthen the legitimacy of the nation-state. This study argues that while citizenship has a historical legacy, it gained a new, sacred dimension within the context of the modern nation-state. The nation-state redefined the sacred in a secular context, turning citizenship into a mechanism that elevates the individual’s relationship with the state to a metaphysical level.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Değişme, Azgelişmişlik ve Modernleşme Sosyolojisi, Modernleşme Sosyolojisi |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 29 Mayıs 2025 |
Yayımlanma Tarihi | 31 Mayıs 2025 |
Gönderilme Tarihi | 14 Ocak 2025 |
Kabul Tarihi | 6 Mayıs 2025 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 9 Sayı: 1 |