• Hocam evvela bu görüşmeye vakit ayırdığınız için tekrar teşekkür
ediyoruz. Siz muhtelif sahalarda eserler veren bir entelektüelsiniz ve bu
durum, meseleye nereden başlamamız gerektiği hususunda bizi hayli zorluyor.
Fakat “kent” olgusuna tarihî bir perspektiften bakmaya çalışmak, başlangıç için
uygun olabilir diye düşünüyoruz. Kuşkusuz bu tarihsel perspektifte bazı önemli
kırılma noktaları dikkatimizi çekiyor. Son birkaç asırlık süreçte bilimsel
devrimden aydınlanmaya, moderniteden postmoderniteye kadar geniş bir yelpazede
değerlendirilebilecek büyük değişim ve dönüşüm süreçlerinin, insan hayatının
her alanına derinlemesine nüfuz ettiğini biliyoruz. Peki, bu süreç, insanın
şehir algısında, insan-şehir ilişkilerinde ve insanın şehir kurma pratiklerinde
ne gibi değişiklikler yarattı? Bize özetleyebilir misiniz?
İlhan Tekeli: İlk kentin, ilk kentlerin doğuşu genellikle Neolitik Devrim’le
ilişkilendirilir. Tabi buraya baktığınız zaman temelde en önemli mesele artı
ürünün doğması. Yani eskiden Gordon Childe’ın kitaplarında bu genellikle
yerleşik tarımın başlamasına bağlanırdı. Ama Kuzey Mezopotamya’da, Türkiye’de
Çayönü’de yahut Aşıklı’da yapılan çalışmalar gösterdi ki; kent, avcılık ve
toplayıcılığın sistematize edilmesiyle oluşan artı ürünün üstünde oluşabiliyor
ve bu kent oluştuktan sonra tarımın yerleşik hâle gelmesi gerçekleşiyor.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Söyleşi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Mayıs 2010 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2010 Cilt: 1 Sayı: 1 |