Kapitalist
sistem, farklılıkları ortadan kaldırmak, bir ‘tektip’ yaratmak üzerinden işler
ve küreselleşme, kapitalizmin kendini yeniden üretmesi amacıyla oluşturduğu
aşkınlık düzleminin mitidir. Küreselleşmenin tam olarak gerçekleşmesi,
kapitalizmin kendini yok etmesi anlamına gelecektir ki, bu durağanlık demektir
ve kapitalizmin işleyiş şemasında buna yer yoktur. İşte bu paradoks, küreselleşen
kentin kaçış çizgilerine işaret eder. Küresel kentlerde mutlak mekânlar yaratma
gayesi, üretim yöntemlerinin ve sonuç ürünlerin giderek benzeşmesi, kimlik
kavramının önem kazanmasına neden olur. Katı bir tekillik arayışı, çoklukları
‘kimlik’ler altında gruplayarak ‘öteki’lerin sayısını azaltmaya çalışarak,
‘öteki’yi dışlamayı alışkanlık haline getirir. Denetim mekanizmalarının
yaratmak istediğinin aksine, küresel kent hiç kimsenindir. Küresel kentlerin
giderek ayrışan ve özelleşen organizasyonları, yeni mekânsal düzenler ve kentte
yaşayanlar içinde farklı katmanlaşmalar doğurur. Kapitalizm, kendini kentsel
mekân üzerinden yeniden üretirken, kentsel mekânı ayrıştırır. Ayrışan
mekânların her biri ‘öteki’nin mekânıdır. Farklı fiziksel tanımlar üzerinde,
bireyin virtüelliği içinden aktüalize olduğu/bireyleştiği ‘an’da varolan
mekânlar.
The capitalist order functions as
to eliminate the differences to mold a single common archetype and it can
easliy be determined that globalism is actually the myth of transcendental
plane necessary for capitalism to reinvent itself. For the globalisation to
actually take place, it would require capitalism to destroy itself, which would
in turn mean inertia and therefore would not be possible within the functioning
cycles of capitalism. This aforementioned paradox, is actually the lines of
flight of the globalizing city. The proper intent of creating absolute spaces,
the ever increasing similarities of the manufacturing processes and the end products,
have given rise and importance to the notion of ‘identity’. The sullen quest
for individuality inevitably entails the taxonomy of multitudes, an effort to
decrease the ‘other’s and the habit of excluding the divergent. In contrast to
what the mechanisms of control are aiming to impose, the global city doesn’t
belong to a single entity. The differentiating and specializing organizations
of the global cities create new spacial orders and layers for the inhabitants
of the city. Capitalism, while recreating itself from the urban space, also
simultaneously decomposes it. The segregated spaces are now each spaces of the
others. Spaces which are existant on different definitions and have
now come to being in a specific ‘moment’ where the individual exists
actually through virtuality.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Mayıs 2010 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2011 Cilt: 2 Sayı: 3 |