The right to the city refers to the equal and effective use and participation of all individuals in urban space. However, in terms of gender, the city has a masculine structure. Within this structure, women cannot exist equally in the city due to gender-based inequalities. It is necessary to consider the city sociologically in a gender context. This research aims to evaluate women's right to the city from a gender perspective. Gender and the right to the city are the two basic concepts of the study. Based on the literature review on two concepts, the participation of women in urban spaces are discussed. As a result, it can be said that gender inequality reflecting power relations exists in cities as an economic, social, and cultural space, and although women are more involved in the public sphere, they use their city rights in a limited way due to the sexist nature of the public-private space distinction and security problems in the masculine-dominant city. In this context, urban planning and the practices of local governments on a legal basis are of great importance in terms of establishing not only women's rights but also human rights by ensuring gender equality in cities.
Kent hakkı en genel anlamıyla, tüm bireylerin kentsel mekânı eşit ve etkin olarak kullanımlarını ve bu mekâna katılımlarını ifade eder. Ancak toplumsal cinsiyet bakış açısıyla kent, eril bir zihniyetle biçimlendirilmiştir. Bu yapı içinde kadınlar, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerden ötürü kentte eşit bir biçimde var olamamaktadırlar. Bu nedenle kenti sosyolojik olarak anlamak için toplumsal cinsiyet bağlamında ele almak gerekir. Bu araştırmanın amacı, kadınların kent hakkını toplumsal cinsiyet perspektifinde değerlendirmektir. Bu doğrultuda, toplumsal cinsiyet ve kent hakkı iki önemli kavram olarak çalışmanın merkezinde yer almaktadır. İki kavram üzerine yapılan literatür incelemesi ışığında kadınların kentsel mekânlara katılımları ele alınmıştır. Sonuç olarak, iktidar ilişkilerini yansıtan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ekonomik, sosyal ve kültürel bir mekân olarak kentlerde var olduğunu ve kamusal alanda daha fazla yer almalarına karşın kadınların, kamusal-özel alan ayrımının cinsiyetçi doğası ve eril egemen kentteki güvenlik sorunları nedeniyle kent haklarını sınırlı olarak kullanabildiklerini söylemek mümkündür. Bu bağlamda, hukuksal bir zeminde kentsel planlamanın yarattığı olanaklar ve yerel yönetimlerin uygulamaları, kentlerde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması yoluyla sadece kadın haklarının değil insan haklarının da tesisi açısından büyük bir önem taşımaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 7 Eylül 2022 |
Yayımlanma Tarihi | 14 Kasım 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 13 Sayı: 37 |