Sinemanın doğuşundan günümüze değin hayvanların filmlerde temsil ediliş biçimi çoğunlukla türcü bir bakış açısıyla değerlendirilerek, insanların çeşitli ihtiyaçlarına hizmet eden ve dekoratif bir malzeme gibi işlevsel kılınmaya çalışıldığı görülmektedir. Filmlerde insana özgü davranışların hayvan karakterlere yüklenerek anlatıldığı Disney’in animasyon filmlerindeki gibi antropomorfik karakterlere yer verilen örneklere de rastlamak mümkündür. Fakat bu filmler hayvanların öz benliklerinin dışında, insanların bakış açılarına göre kurgulanan gerçekte olmayan temsillerden ibaret durmaktadır. 1960’lı yıllardan itibaren ise dünyada artan çevreci hareketlerin güçlenmesi ve hayvan haklarının iyileştirilmesinde hukuksal gelişmeler, sinemada hayvanların temsilinde farklılaşan bir boyuta evirilmesinde etkili olmuştur. Hayvanlar sadece filmlerdeki anlatının bir arka plan unsuru olarak değil, ekolojik bilinç ve türler arası sorumluluk bağlamında yönetmenler tarafından ele alınarak sembolik bir değer kazanmıştır. Literatürde insan-hayvan ilişkisini temel alan türcülük, posthümanizm, ekofeminizm gibi birçok önemli kavram filmlerin hikâyelerinde temsil bularak sinematografik dil ve anlatımın zenginleşmesinde etkili olmuştur.
Türk sinema tarihi içerisinde filmlere bakıldığında insan-hayvan ilişkisinin kurgulanışı dönem dönem farklı bakış açıları ile değerlendirilmiş olup son dönemlerde bağımsız yönetmenlerin filmlerinde hayvanların birer özne olarak var kılınmaya çalışıldığı fark edilmiştir. Çalışma kapsamında da yakın dönem Türk sinemasında insan-hayvan ilişkisinin temsili hususunda bağımsız yönetmenlerin örnek filmleri üzerinden hayvanların nasıl konumlandırılmış olduğu sorusuna cevap bulunmaya çalışılmıştır. Araştırma örneklemine dâhil edilen Kaan Müjdeci’nin “Sivas” filmi ile Reha Erdem’in “Jîn” filmi toplumbilimsel açıdan analiz edilerek anlamlı sonuçların çalışmada ortaya konulması sağlanmıştır. “Sivas” filminde taşrada bir çocuğun erkeklik rüştüne aracı kılınan bir köpek üzerinden türcü bir bakış açısının hâkim olduğu toplumun kültürel kodlarına dikkat çekilmiştir. “Jîn” filminde ise bir genç kadının ataerkil bir toplumda varoluş mücadelesinde ona destek olan hayvan temsillerine yer verilerek ekofeminist perspektiften doğanın iyileştirici ve dayanışmacı ruhuna işaret edilmiştir. Her iki filmde de başkahramanların hayvanlarla olan ilişkilerinde toplumsal yapıların üretmiş olduğu kültürel kodların problemli tarafları ortaya konularak yönetmenlerin türcülük, posthümanizm, ekofeminizm gibi kavramlar üzerinden Türk sinemasına yeni bakış açıları kazandırdığı tespit edilmiştir.
Yakın dönem Türk sineması insan-hayvan ilişkisi bağımsız filmler türcülük
From the dawn of cinema to the present day, the representation of animals in films has largely been evaluated from a speciesist perspective, attempting to serve various human needs and serve their functional purposes as decorative elements. It is also possible to encounter examples of anthropomorphic characters, such as Disney's animated films, where human-specific behaviors are portrayed by imposing them on animal characters. However, these films remain unrealistic representations, constructed from human perspectives, rather than reflecting the animals' true selves. Since the 1960s, the strengthening of environmental movements worldwide and legal developments in the improvement of animal rights have influenced the evolution of animal representation in cinema to a different dimension. Animals have not only served as a background element in film narratives, but have also gained symbolic value through their involvement by directors in the context of ecological awareness and interspecies responsibility. Many important concepts in literature, such as speciesism, posthumanism, and ecofeminism, which are based on the human-animal relationship, have found representation in film narratives and have influenced the enrichment of cinematic language and narrative. Throughout the history of Turkish cinema, the construction of human-animal relationships has been periodically evaluated from different perspectives, and recently, it has been noted that independent directors have attempted to present animals as subjects in their films. This study explores how animals are positioned in recent Turkish cinema through examples of independent directors' films regarding the representation of human-animal relationships. Two films, Kaan Müjdeci's "Sivas" and Reha Erdem's "Jîn," included in the research sample, were analyzed from a sociological perspective, yielding significant results. "Sivas" highlights the cultural codes of a society dominated by a speciesist perspective through the depiction of a dog as a vehicle for a rural child's coming of age. "Jîn," on the other hand, highlights the healing and solidarity spirit of nature from an ecofeminist perspective, featuring animal representations that support a young woman's struggle for existence in a patriarchal society. In both films, it has been determined that the directors brought new perspectives to Turkish cinema through concepts such as speciesism, posthumanism, and ecofeminism by revealing the problematic aspects of cultural codes produced by social structures in the relationships of the protagonists with animals.
Recent Turkish cinema human-animal relations independent films speciesism
| Birincil Dil | Türkçe |
|---|---|
| Konular | İletişim Çalışmaları |
| Bölüm | Araştırma Makalesi |
| Yazarlar | |
| Yayımlanma Tarihi | 12 Aralık 2025 |
| Gönderilme Tarihi | 8 Temmuz 2025 |
| Kabul Tarihi | 9 Kasım 2025 |
| Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 10 Sayı: 2 |