It is indeniable that if we divide the history of the
philosophy in periods, the period of the subjectivity begins with Descartes, as
Hegel, Husserl and Heidegger attest it in their writings. The subjectivity of
the cartesian cogito is finite, has God namely the infinite as grant and wants
to possess the nature. Leibniz, Spinoza and Malebranche follow Descartes by
adding some supplementary thesis but Rousseau introduces the concept of
reflexivity, which exposes the subject to a sum of contradictions. Live and
assume these contradictions are crucial for the modernity
Philosophy history subjectivity time refexive reflexivity finite contradiction
Felsefe tarihini dönemlere ayıracak olursak, öznellik
dönemini Descartes’la başlatabiliriz. Hegel, Husserl ve Heidegger bu konuda
aynı düşünceyi paylaşırlar. Descartes’ın cogitaya dayalı öznesi sonludur,
Tanrı’yı garanti olarak alır, ayrıca doğanın hâkimi olmak ister. Leibniz,
Spinoza ve Malebranche bu özne anlayışını genişletirler ama Rousseau felsefeye
dönüşüm içerisindeki çelişkili özneyi getirir. Çağdaşlık bu çelişkileri yaşama
ve benimseme deneyimidir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Felsefe |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 17 Nisan 2012 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2012 Sayı: 36 |