In Munqidh, al-Ghazālī states that there were four classes of seekers of truth: theologians, followers of the doctrine of Ta‘līm, philosophers, and Sufis. He depicts himself here as a Sufi who denounces the others, especially the philosophers. This image of al-Ghazālī became the major perception of him from the beginning. This perception changed in the twentieth century. The most recent scholarship views him as a scholar who was heavily influenced by philosophy and disseminated its teachings in disguise. However, the focus is given mostly to the philosophy of Avicenna while searching the source of this influence. While not denying the influence of Ibn Sīnā, this study argues that Rasā’il Ikhwān Ṣafā’ must be taken seriously as a major source of philosophical influence on al-Ghazālī’s thought despite the negative remarks he makes about them. For its purpose, this study considers al-Ghazālī as a philosopher whose main concern was to direct the attention of his readers to their inner states and the behaviors resulting from them. This concern led him to search for and develop an ethical theology in which the theory of the soul and its purification played a role of utmost importance. For this purpose, al-Ghazālī presented a new science in Iḥyā. This study tries to show that al-Ghazālī found the essential ingredients of this theology in Rasā’il, gave it a new form with a new name, “the Science of the Hereafter” with its two subdivisions: the science of practice and the science of unveiling.
al-Ghazālī Rasā’il Ikhwān Ṣafā’ the Science of the Hereafter (‘ilm al-āhirah) the science of practice (‘ilm al-mu‘āmalah) the science of unveiling (‘ilm al-mukāshafah)
Dalâletten Kurtuluş’ta Gazâlî, hakikatin peşinde koşan grupları kelamcılar, Bâtınîler, filozoflar ve mutasavvıflar şeklinde dört sınıfa ayırmakta ve kendisini de diğerlerini beğenmeyip tasavvufa bağlanan bir kimse olarak sunmaktadır. Onun kendisi hakkında sunduğu bu imaj, başlangıçtan itibaren onun daha çok bir mutasavvıf olduğu algısının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Fakat bu algının yirminci yüzyılda tamamen değiştiği görülmektedir. Modern araştırmalar, Gazâlî hakkındaki bu algıya meydan okumakta ve onu felsefeden önemli ölçüde etkilenen ve bu etkiyi örtülü bir şekilde İslam düşüncesinin bütün alanlarına yayan bir ilim adamı olarak görmektedir. Fakat Gazâlî üzerindeki felsefî etkinin kökenleri araştırıldığında doğal olarak dikkatler İbn Sînâ üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu çalışma, Gazâlî üzerindeki İbn Sînâ etkisini reddetmemekle birlikte Gazâlî’nin onlar hakkındaki olumsuz ifadelerine rağmen İhvân-ı Safâ’ Risâleleri’nin de onun üzerindeki felsefî etkinin önemli bir kaynağı olarak dikkate alınması gerektiğini iddia etmektedir. Bu amaçla bu çalışma Gazâlî’yi temel endişesi okurlarının dikkatini onların içsel durumlarına ve bu durumlardan kaynaklanan davranışlara çekmeye çalışan bir filozof olarak kabul etmektedir. Bu endişe Gazâlî’yi içerisinde nefis teorisinin ve nefsin temizlenmesinin merkezi bir yer işgal ettiği etik bir teoloji arayışına ve böyle bir teoloji geliştirmeye yöneltmiştir. Bu hedefe yönelik olarak Gazâlî İhyâ’da yeni bir ilim ortaya koymuş ve hayatının geri kalan kısmında bütün çabasını bu ilmi yaymak için harcamıştır. Bu çalışma, Gazâlî’nin bu arayışı neticesinde “Ahiret İlmi” şeklinde ortaya koyduğu ilmin temel malzemelerinin bir kısmını İhvân-ı Safâ Risaleleri’nde bulduğunu göstermeye çalışmaktadır. O bu malzemeyi almış, muamele ve mükaşefe şeklinde ikiye ayırıp yeni bir forma sokarak ona ahiret ilmi ismini vermiş ve bu yeni bir formla birlikte onu yeniden piyasaya sürmüştür.
Gazâlî İhvân-ı Safâ Risâleleri Ahiret İlmi (ilmü’l-âhire) muamele ilmi (ilmü’l-muâ‘mele) mükaşefe ilmi (ilmü’l-mükâşefe)
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Mart 2022 |
Gönderilme Tarihi | 1 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 |