Uzun ve yoğun bir toplumsal deneyim süreciyle şekillenen kolektif hafıza, toplumların geçmiş bilgilerini, onları diğerlerinden ayıran ‘öz’lerini, diğer bir ifadeyle yüzyıllar süren kültürel birikimlerini sürdürebilir kılmalarının yegâne yoludur. Bunun için, gelenekler ve kültürel nitelikler şiirlerle, efsanelerle, kitaplarla, giysilerle ve çeşitli kültürel üretimlerle geleceğe aktarılmaya, bu şekilde depolanan bilgiler yeni nesillere miras bırakılmaya çalışılır. Bu noktada en önemli kültürel üretimlerden birisi de mimari ürünler ve dolayısıyla fiziksel çevre olarak kentlerdir. Bu nedenledir ki, edebi çalışmalarda bir topluluk ya da yaşantı tasvir edilirken, onların yaşadıkları yerler, yapılar, mekanlar çoğunlukla ön plana çıkmaktadır. Edebiyat yapıtlarında olaylar, yaşantı ve hikâye sürekli mekân üzerinden ele alınır ve adeta mekâna bağımlıdır. Edebiyat mimarlıktan yararlanır, mimarlığın ürünlerini bir arka plan olarak kullanır, başka bir söylemle mimari, anlatımların okuyucudaki tezahürünü belirleyen ve yönlendiren yegâne araç halini alır. Öteden beri, yüzyıllardır süregelen bu geleneğe verilebilecek en iyi örneklerden birisi de İvo Andriç’in Drina Köprüsü adlı eseridir. Andriç, küçük bir köyün yüzyıllar içerisinde gelişimini, kasabaya ve sonrasında önemli bir kent parçasına dönüşümünü, bu arada bölgedeki toplumsal yapının evrimini ve küresel ölçekte yaşanan büyük tarihi eşikleri, günümüzde Bosna Hersek sınırları içerisinde yer alan ve Vişegrad kentinde konumlanan Drina Köprüsü üzerinden okumaya, anlamlandırmaya ve okuyucuya aktarmaya çalışır.Bu doğrultuda, makalede edebiyat ve mimarlık arasındaki ilişki, Drina Köprüsü örneği kullanılarak, anıt ve hafıza kavramları çerçevesinde değerlendirilmeye çalışılacaktır. Kitapta köprünün anıtsallaştırılması, toplumsal hafızadaki yeri, hafızayı temsil etme gücü, tarihsel süreçte üstlendiği roller ve ona biçilen değer üzerinden bir sorgulamaya gidilecek, edebiyat ve mimarlık disiplinleri arasındaki ilişki, mimari yapıların edebi anlatımlardaki rolü ve gücü bağlamında tartışılacaktır.
The collective memory, shaped by a long and intense process of social experiences, is the only way that societies sustain their past knowledge, their essence, which distinguishes them from others, in other words, their cultural accumulation for centuries. Therefore, poems, legends, books, clothes and various cultural products are the main media that have the ability to transfer cultural characteristics and raditions to the future in order to legate the stored information from the past. At this point, one of the most important cultural productions is architectural spaces, therefore cities as physical environment. For this reason, literary works, events, lives and stories are constantly addressed through architectural spaces. In other words, architecture becomes the only tool that determines and directs the expression of the story. One of the best examples that can be given to this centuries-old tradition is the work of Ivo Andriç called Bridge of Drina. While focusing on the Drina Bridge located in the city of Visegrad, Andriç tries to investigate and explicate the evolution of the social structure in the region and the great historical thresholds experienced on a global scale, through the bridge. In this direction, the main goal is to examine and evaluate the relationship between literature and architecture in the context of monument and memory, through the example of the Drina Bridge. The monumentalization of the Drina bridge and its place in collective memory will be investigated and discussed in the frame of the role and power of architectural structures in literary expressions.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | Sanat ve Edebiyat |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 23 Mayıs 2022 |
Gönderilme Tarihi | 8 Şubat 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 32 Sayı: 1 |