Araştırma Makalesi
BibTex RIS Kaynak Göster

Türk Tıbbının Batılılaşma Sürecinde Kınakına Kullanımı: Başlangıçtan ‘Kinin Kanunu’na Kadar

Yıl 2013, Cilt: 14 Sayı: 2, 41 - 68, 01.06.2013

Öz

Osmanlı İmparatorluğu’nda tıp teorisi ve tedavi, 19. yüzyıla gelinceye
kadar Ortaçağ İslam tıbbı üzerine kuruluydu. Yeni tedavi yöntemleri ve yeni
droglar, 15. yüzyıldan itibaren, Osmanlı topraklarında çalışan Avrupalı
doktorlar veya Avrupa tıp kitaplarının tercümesiyle Batı’dan aktarılmaya
başlandı. Ateşli hastalıkları tedavide etkin olan kullanılan Güney Amerika
menşeli kınakına kabuğu, bu “Avrupa” droglarından biriydi. Kınakınayı
Türkiye’de tanıtan ve kullanımını teşvik edenlerden ilk hekimlerden biri Ali
Müşi (öl.1734) ise de, bu drog İslam dünyasına daha önce ulaşmış olmalıdır.
Müshil ve müleyyinler, serinlik veren içecekler gibi geleneksel ateşdüşürücü
yöntemler yanında, Ali Münşi hastalarına kınakına tozu da tavsiye etmekteydi. Anlaşıldığı kadarıyla, Thomas Sydenham’ın ve Adrien Helvetius’un ateşli
hastalıkları tedavi yöntemlerinden haberdardı.
Kinin, ilk defa 1820 yılında, kınakına kabuğundan P.J. Pelletier ve J.B.
Caventou tarafından elde edildi. Sıtma gibi ateşli hastalıklara karşı 19. yüzyılda
Avrupa’da kullanıldı. Halk arasında ‘solfato’ olarak tanınan kinin sülfat, 1831
yılında, belki de daha önce, Osmanlı askeri hastanelerine girdi. Osmanlı askeri
farmakopesi (1844), kınakına kabuğundan kinin hazırlanmasını ve pozolojisini
vermekteydi. Orduda kullanılan ve dükkânlarda satılan kınakına ve kinin sülfat
Avrupa’dan ithal edilmekteydi. Ondokuzuncu yüzyılın ortasında, önemli sayıda
eczanede tağşiş edilmiş kinin sülfat bulunuyordu. Yüzyılın sonunda, Osmanlı
eczanelerinde 26 kadar kinin bileşiği ve kınakınanın değişik farmasötik formları
yer almaktaydı. Safsızlık iddiaları ve kinin bileşiklerinin tağşişi ticari rekabet
çerçevesinde şiddetlendi ve Tıbbiye Meclisi’nin hakemliğine başvuruldu. I.
Dünya Savaşı sırasında, Osmanlı ordusunda çalışan Alman hekimler, sıtmanın
andemik olduğu Güney Anadolu’da klinik araştırmalar yaptılar. 1917’de
çıkarılan Kinin Kanunu, bu maddenin kalitesine ve dağıtımını düzenlemekteydi.
Bu kanun ile 19. yüzyılın sonunda Türkiye’de modern tıbbi tedavinin doğuşunu
simgeleyen kininin öncülüğü ortaya konmuş oldu.

Kaynakça

  • -

From Quinaquina to ‘Quinine Law’: A Bitter Chapter in the Westernisation of Turkish Medicine

Yıl 2013, Cilt: 14 Sayı: 2, 41 - 68, 01.06.2013

Öz

Medical theory and therapeutics prevailing in the Ottoman Empire until
the 19th century were founded in medieval Islamic medicine. From fifteenth
century onwards, however, new treatment modalities and drugs were introduced
from West, either by European physicians practicing in Ottoman lands and/or
through translations of European medical books. Trade was another vehicle of
dissemination. The cinchona bark or quinaquina of South American origin
proved to be an effective drug for treating fevers, and was among these
“European” (efrenci) remedies. The earliest work introducing quinaquina
(kınakına in Turkish) and promoting its use was a treatise compiled by Ali
Münshi (d. 1734), a Turkish court physician. Cinchona bark,      however, should
have reached the Islamic world well before Ali Munshi’s description. Besides
conventional antipyretic procedures such as purgatives/laxatives and cooling
drinks, Ali Munshi administered cinchona powder to his patients. Apparently,
Thomas Sydenham’s and Adrien Helvetius’s treatments of fevers by quinaquina
were known to him. 

solated from cinchona bark in 1820 by P.J.Pelletier and J.B.Caventou,
quinine became to be widely used in Europe against intermittent fevers 
including malaria, in the 19th century. Quinine sulphate – popularised as
“solfato” – was included among the pharmaceuticals to be used in Ottoman
military hospitals in 1831, if not earlier. The Ottoman Military Pharmacopoeia
dated 1844 described the preparation of quinine sulphate from cinchona bark
and gave its posology. Quinaquina and quinine sulphate employed in the
military and sold in the drugstores were imported from Europe. In midnineteenth century, quite a number of apothecaries would sell counterfeited
quinine sulphate, as well. By the end of the century, the list of pharmaceuticals
that should be kept in Ottoman drugstores counted about twenty-six quinine
compounds and pharmaceutical forms of quinaquina. Allegations of impurities
and adulteration in quinine compounds were exacerbated by commercial
competition, and necessitated for the arbitration of the Imperial Medical
Council. Quinine became widely available and its indications specified
following its large scale, yet monopolistic, production in South-East Asia, and
the elucidation of malaria parasitology. During World War I, German
physicians serving under the Ottoman command undertook clinical research in
Southern Anatolia/Asia Minor where malaria was endemic. A “Quinine Law”
issued in 1917 enforced control over the quality and distribution of the
substance, and established the priority of the drug which symbolised the
evolution of traditional Turkish medicine at the turn of the 18th century, and
signified the emergence of modern medical treatment with pharmaceuticals at
the close of the 19th century, heralding the westernisation of Turkish medicine.

Kaynakça

  • -
Toplam 1 adet kaynakça vardır.

Ayrıntılar

Birincil Dil İngilizce
Bölüm Araştırma Makaleleri
Yazarlar

Feza Günergun

Şeref Etker

Yayımlanma Tarihi 1 Haziran 2013
Yayımlandığı Sayı Yıl 2013 Cilt: 14 Sayı: 2

Kaynak Göster

Chicago Günergun, Feza, ve Şeref Etker. “From Quinaquina to ‘Quinine Law’: A Bitter Chapter in the Westernisation of Turkish Medicine”. Osmanli Bilimi Arastirmalari (Studies in Ottoman Science) 14, sy. 2 (Haziran 2013): 41-68.