Immanuel Kant’s political writings, which represent a philosophical revolution in the name of the modern world, have always remained important. Kant’s Perpetual Peace is one of these writings. The agenda of perpetual peace, which became evident in the early eighteenth century, was still on the agenda at the end of the century, as is evident from this text of Kant. The reason for this is that the dynamo of the Westphalian order established after the Thirty Years’ War was the wars that prevailed in Europe. Almost every thinker of the period seems to have pondered on war and peace. However, especially in terms of sociology, which was established and institutionalized in the nineteenth century, war have become a more permanent agenda than peace. The function of sociology in describing social reality and solving identified problems made an unrealized peace as a part of social reality an accidental issue. Due to the autonomy of the discipline and the accidental position of peace, sociological knowledge of the soldier, army and war has become alienated from the philosophical theory of war and peace over time. The institutionalization of contemporary military sociology in the conditions of the Second World War made even the accumulation in classical sociology secondary. Contrary to these developments, the present article is based on the assumption that there are deep-rooted links between the philosophical theory of peace and sociological explanation of war. The aim of the article, as an example of this connection, is to show that the factual determinations on which the normative proposals in Kant’s aforementioned text are based can be examined from the perspective of military sociology.
Kant Perpetual Peace Military Sociology War Political Crisis
Modern düşünce adına bir kırılmayı temsil eden Immanuel Kant’ın eleştirel dönemindeki politik yazıları her zaman önemini korumuştur. Kant’ın Ebedi Barış Üstüne Felsefi Deneme adlı metni bu yazılardan biridir. On sekizinci yüzyılın başlarında belirgin hale gelen ebedi barış gündemi, Kant’ın bu metninden anlaşılan, yüzyılın sonunda hala gündemdeydi. Bunun nedeni Otuz Yıl Savaşları’nın ardından kurulan Westphalia düzeninin dinamosunun Avrupa içinde hüküm süren savaşlar olmasıdır. Dönemin hemen her düşünürü savaş ve barış üzerine kafa yormuş görünmektedir. Fakat özellikle on dokuzuncu yüzyılda kurulup kurumlaşmaya başlayan sosyoloji açısından savaş ve savaş dolayımıyla asker ve ordu konuları, barıştan daha kalıcı bir gündem olagelmiştir. Sosyolojinin toplumsal gerçekliği tasvir etme ve tespit edilen sorunları çözme yönündeki işlevi, toplumsal gerçekliğin bir parçası olarak gerçekleşmemiş bir barışı arızi bir konu haline getiriyordu. Disiplinin özerkliği ve barışın arızi konumu nedeniyle asker, ordu ve savaş konusundaki sosyolojik birikim zamanla savaş ve barışın felsefi teorisine yabancılaşmıştır. İkinci Dünya Savaşı koşullarında çağdaş askeri sosyolojinin kurumlaşması ise klasik sosyolojideki birikimi bile ikincil hale getirmiştir. Bu gelişmelerin aksine, elinizdeki makale savaş ve barışın felsefi teorisi ile sosyolojik açıklaması arasında köklü bağlantılar bulunduğu varsayımına dayanmaktadır. Makalenin amacı, bu bağlantının bir örneği olarak, Kant’ın adı geçen metnindeki normatif önerilerin kendisine olgusal tespitlerin askeri sosyoloji perspektifinden incelenebileceğini göstermektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Sosyoloji |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Mart 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 42 Sayı: 1 |