Kapitalizm, toplumsal hayatı kendi koşullarına göre biçimlendirir. Bu koşullar, insanı iki tür ahlak anlayışı ile karşı karşıya bırakır. Bunlardan birincisi, 'sorumluluk ahlakı'dır(rasyonel ahlak); ikincisi ise, mutlak değerler ahlakıdır. Birincisine göre eylemek, kapitalist-bürokratik sistemin zorunlu bir sonucudur. Kişi, bu zorunluluğu yerine getirdiği anda otomatlaşır ve sistemin görevli bir memuru haline gelir. Tüm yetkelerini bu sisteme devreder ve kendine, diğerlerine ve dünyaya karşı yabancılaşır. Mutlak değerler ahlakına ise sistemde yer yoktur. Sistem, her türlü duygusal değerlendirmeyi belirsiz ve öngörülemez olduğu için akıldışı olarak tanımlamaktadır. Dolayısıyla da bu ahlaka göre eylemek, sistemin dışına itilmek ya da başarısız olmak anlamını taşır. Bu ikircikli durumun yarattığı ortamı Weber, bürokratik- demir kafes olarak adlandırır. Bu durum, insanı bir otomat haline getirip yabancılaştırsa da böyle bir ortamda tercih edilebilecek tek seçenek kalır: Gönüllü ya da değil demir kafese hapsolmak. Marx ise, Weber'in aksine umutludur. İnsanı yabancılaştıran bu sistemden kurtuluş olanaklıdır. İşte çağdaş anlatı filmleri, Marx'ın bu umudunu desteklercesine, kapitalist üretim ilişkilerinin yabancılaştırdığı karakterleri kullanarak, bu üretim ilişkilerini eleştirmektedir. Bu makale, Yavuz Turgul sinemasını 'çağdaş anlatı' çerçevesinde ele almakta, 'Muhsin Bey' örneğinde yabancılaşmış karakterler yardımıyla yapılan düzen eleştirisini ortaya koymaktadır. Bu film, Marxist bağlamda yabancılaşmış karakterler yardımıyla politik bir başkaldırı örneği sunmaktadır.
Kapitalizm; yabancılaşma; ahlak; sinema; çağdaş anlatı; Yavuz Turgul; 'Muhsin Bey' filmi
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Derleme Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 19 Kasım 2013 |
Gönderilme Tarihi | 6 Aralık 2013 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2008 Cilt: 5 Sayı: 3 |