Schelling's transcendental idealism is determined by the necessary motivation of thinking within a principle and presenting philosophy as a system grounded on this principle. In his System, the immediate and direct principle of knowledge provides a solution to the problem from which all knowledge begins. Self-consciousness, as the highest principle of knowledge and a kind of knowing, posits an absolute that is both the cause and effect of itself. On this ultimate ground, self-consciousness unifies the subjective realm with objective nature, attaining the identity of subjective and objective. The whole system can be deduced from the supreme principle of knowledge within this transcendental unity. The general character of the system is determined by the structure of this establishing principle. Within the framework of the System of Transcendental Idealism, the difference from Spinoza, Kant, and Fichte will be revealed, thus the self-positing ground of systematic thought and knowledge from the first principle will be explicated. In this regard, Schelling’s approach can be read as the highlighting of the subjectivity that Spinoza failed to explain and left incomplete. Furthermore, the positing of a principle as the possibility of the beginning of being and knowing is identified as the condition for the starting of thinking processes and is crucial as a foundational basis for ontological and epistemological elucidations.
Supreme principle Transcendental idealism Self-consciousness Subjectivity
Düşünmenin bir başlangıç ilkesi ile harekete geçmesi ve bu ilke yoluyla felsefenin bir dizge içinde kendini sunması Schelling’in transandantal idealizmini belirler. Filozofun dizgesinde koşulsuz bir ilke olarak ortaya konulan özbilinç, başlangıç sorununa ilişkin bir çözüm girişimidir. En yüksek ilke olarak özbilinç, öznel ve nesnel olanın birliğinin sağlanmasına dönük bir nihai zemin ile kendisinin nedeni ve sonucu olan bir mutlak ortaya koyar. Bu birlikte ben (zihin) ve doğa birbirlerini gerektiren bir ilişkide çakışmakta ve ‘ben’ hem özne hem de kendisi için bir nesne olmaktadır. Bu transandantal birlik, bilginin de bir koşulu olarak, başlangıç ilkesinden bütün bir dizgeyi türetmeyi olanaklı kılar. Dolayısıyla ilk ilkenin bulgulanışı ve ne olduğu dizgenin genel karakterini ve yapısını da belirlemektedir. Bu bağlamda bu çalışmada Schelling’in dizgesinin ilk ilkesine ilişkin bir çözümleme yapılarak başlangıç ilkesi sorununun önemi gösterilecektir. Transandantal İdealizm Dizgesi yapıtı çerçevesinde filozofun özellikle Spinoza’dan farkı ortaya konulacak, böylece düşüncenin ve bilginin kendini meşrulaştırma zemini açığa çıkarılacaktır. Bu çerçevede Schelling’in yaklaşımı Spinoza’nın açıklamakta eksik bırakmış olduğu öznelliğin öne çıkarılışı olarak da okunabilir. Ayrıca varolma ve bilmenin başlamasının olanağı olarak bir ilkenin bulgulanması düşünme süreçlerinin işleyişinin koşulu olarak tespit edilmekte ve ontolojik ve epistemolojik açıklamalar için kökensel bir zemin olarak kritik bir önem taşımaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | 19. Yüzyıl Felsefesi |
Bölüm | Felsefe |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 24 Ekim 2024 |
Gönderilme Tarihi | 19 Şubat 2024 |
Kabul Tarihi | 16 Ağustos 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 |