Abū Lahab, the uncle of the Messenger of Allah, is the only person, among those who lived while the Qur’an was revealed and who were hostile to the Islamic cause, whose name was clearly mentioned and denounced in the Qur’an. He was a person who got involved in the stealing of Gazelle in the Kaaba, which was considered sacred even in the pre-Islamic period, and got the nickname "thief of Kaaba’s Gazelle”, even though he was saved from being punished for theft by the intervention of his relatives. In the first verse of the Surah of Tabbat, it is as if the expressions used to mean the drying and destruction of his hands indicate that he will not be saved in the hereafter even if he is saved from this theft and the punishment of theft in the world. Since he was the uncle of the Prophet, it could be expected that he would support his nephew and believe him. However, he was one of the most prominent enemies of Islam. The fact that he went after his nephew and accused him of lying while the Prophet explained Islam to people in the name of dawah, and that he was the only one of his family who stood by the boycotters while the sons of Hashim were boycotted along with the Muslims, and that his name was mentioned among the people that ambushed his nephew's house who was trying to leave Mecca for hijra in secrecy shows the extent of his hostility towards Islam. Umm Jamīl’s bad fate was also revealed to her in the Qur’an without her name being mentioned. Born of this marriage, The Prophet's (pbuh) uncle's daughter, Durrah binti Abī Lahab (ra), who chose Islam in the Mecca period, was adversely affected by the condemnation against his parents while living in a Muslim society. However, one of the basic principles of Islam is the individuality of the crime. No child can be held responsible for their parents’ crime, nor the parents for their child’s. This principle, which exists in theory, may not always find a response in daily life. As a matter of fact, the condemnation that Durrah binti Abī Lahab faced in the Muslim community during her lifetime is an example of this.
Except for the information that she entered accepted Islam during this period, no data is available on Durrah's life in Mecca period. Nevertheless, it is known that his father, from the first moment of the invitation to Islam, showed open enmity to this invitation and even tried to pressure his sister not to accept Islam. In this case, it can be assumed that Durrah practiced Islam under pressure and in fear in Mecca.
Although the question of who Durrah's husband was when he lived in Mecca is controversial, since he was his father's friend and was named in the earliest source, we see the possibility that he was Harith ibn Amir ibn Nawfal. If this information is correct, after she lost her husband, she reached Madinah after hijra without his protection. She should had been relieved because she migrated and joined the Muslims. But one of the first words she encountered was that she could not receive the reward of hijra when the chapter of Tabba was revealed about her father. She immediately took this unjust judgment to the Prophet (pbuh). The Messenger of Allah, who listened to Durrah and made her sit next to him, told the Muslims who gathered after the prayers that hurting their relatives would hurt him, and that if he hurt him would hurt Allah, and that the living would not be hurt because of the dead. Even though this warning was clear and harsh, it did not end the social bias. For she was called "the daughter of the wood of the fire" and because there were abundance of insults made against her, Durrah went to the Prophet with the complaint "Is there no child of the unbelieving other than me?" He always supported his uncle's daughter by valuing her with his actions and words, increasing her self-esteem, and warning the society to stop their behavior. As he attended Durrah’s wedding, he personally took care of the ceremony by asking if there was any entertainment during the wedding. Thus, Durrah, whose self-confidence increased, stood in front of the man who told him "This is the daughter of the enemy of Allah" and said, "Allah mentioned my father because he was a known and respected person. He didn't remember your father because he wasn't known!" Her answer revealed her ability to speak effectively with the power of her poetry. In addition, this response shows that she could see the positive side of being Abū Lahab’s daughter. She strengthened her psychological defense with her power of positive thinking and stood up against the unjust judgment of the society. The first supporter of this struggle was the Prophet. She went and told him what had happened to her, and her rightfulness in defending herself was strengthened with his approval.
Hadith Durrah binti Abī Lahab Abū Lahab Self-Esteem Power of Positive Thinking
Kur'an-ı Kerim indirilirken yaşayan ve İslâm davasına düşmanlık edenlerden, Kur'an'da adı açıkça anılarak kınanan tek kişi, Allah Resûlü'nün amcası, Ebû Leheb'tir. O, İslam öncesi dönemde bile kutsal sayılan Kâbe'nin Ceylanın çalınmasında fikir sahibi olarak olaya adı karışmış, hırsızlık cezasına çarptırılmaktan akrabalarının araya girmesiyle kurtulmuşsa da "Ka'be'nin Ceylanın hırsızı" lakabını almış bir kişidir. Tebbet süresinin ilk ayetinde ellerinin kuruyup yok olması anlamında kullanılan ifadelerle, bu hırsızlık olayına ve dünyada hırsızlığın cezasından kurtulsa da ahirette kurtulamayacağına, kinaye yoluyla işaret edilmiş gibidir. Hz. Peygamber'in amcasıyken yeğenine destek olması, inanması umulabilirdi. Oysaki o, İslama düşmanlıkta en ileri gidenlerden oldu. Davet gayretiyle insanlara giderek İslamı anlatan yeğeninin peşinde dolaşıp onu yalancılıkla itham etmesi, Müslümanlarla birlikte Hâşimoğulları boykot altındayken bu sülaleden bir tek onun boykot yapanlar tarafında durması ve yeğeni hicret için Mekke'yi gizlice terk ederken pusu kurup evini kuşatmış kişiler içinde adının geçmesi İslâm dinine düşmanlığının boyutlarını göstermektedir. Kur'an'da adı belirtilmeden eşine, Ümmü Cemîle'ye de kötü akıbeti haber verilmiştir. Bu evlilikten doğan, Hz. Peygamber'in (as) amcakızı, Mekke döneminde İslâmı seçen Dürre bintü Ebî Leheb (ra), Müslüman toplumda yaşarken anne-babasına yönelik yapılan kınanmadan olumsuz etkilenmiştir. Hâlbuki İslâm dininin temel prensiplerinden biri suçun şahsiliğidir. Hiçbir çocuk anne-babasının suçundan, hiçbir anne-baba çocuğunun suçundan sorumlu tutulamaz. Teoride var olan bu prensip günlük hayatta her zaman karşılık bulamayabilir. Nitekim Dürre bintü Ebî Leheb'in yaşadığı dönemde Müslüman toplum içinde karşılaştığı kınama bunun bir örneğini vermiştir.
Dürre'nin Mekkke dönemi yaşantısı hakkında, İslam dinine bu dönemde girdiği bilgisi haricinde, veriye ulaşılamamıştır. Yine de babasının, İslam davetinin ilk anından itibaren bu davete aleni düşmanlık gösterdiği ve kız kardeşine bile İslamı kabul etmemesi için baskı yapmaya çalıştığı bilinmektedir. Bu durumda Mekke'de, Dürre'nin Müslümanlığını baskı altında ve korku içinde yaşadığı tahmin edilebilir.
Her ne kadar Dürre'nin Mekke'de yaşarken evli olduğu eşinin kim olduğu bilgisi ihtilaflı olsa da babasının ahbabı olduğundan ve en eski kaynakta ismi verildiğinden, onun Hâris b. Âmir b. Nevfel olma ihtimalini kuvvetli görüyoruz. Bu bilgi doğru ise eşi, Bedir Savaşında kâfirlerin saffında öldürüldükten sonra yaptığı hicret yolculuğunun ardından Medine'ye ulaştı. Hicret edip Müslümanların arasına katıldığı için ferahlamalıydı. Ama karşılaştığı ilk sözlerden biri babası için Tebbet sûresi inmişken hicret sevabını alamayacağı oldu. O, bu haksız yargıyı hemen Hz. Peygamber'e (as) götürdü. Dürre'yi dinleyip yanına oturtan Allah Resûlü, namaz sonrası toplanmış Müslümanlara akrabalarını incitenin kendisini inciteceğini, onu incitenin ise Allah'ı incitmiş olacağını, ölüler sebebiyle dirilerin incitilemeyeceğini söyledi. Bu uyarı açık ve sert olsa da olumsuz toplumsal yargıyı sonlandıramadı. Zira Dürre, "Ateşin odunun kızı" diye çağırıldığı ve kendisine yapılan hakaretlerin çokluğu sebebiyle “Benden başka kâfir çocuğu yok mu?” şikâyetiyle de Resûlüllah'a gitmiştir. O ise her seferinde amcakızına hem davranışları ve sözleriyle değer gösterip öz saygısını arttırarak, hem de topluma davranışlarına son vermeleri uyarısını yaparak destek olmuştur. Dürre'nin düğününe katıldığı gibi düğünde eğlence yok mu diye sorarak törenin şekliyle de bizzat ilgilenmiştir. Böylece kendine güveni artan Dürre, bir gün kendisine “Bu Allah düşmanının kızıdır” diyen adamın karşısına geçip “Allah benim babamı, tanınan ve saygın görülen biri olduğu için zikretti. Senin babanı da tanınmadığı için anmadı!” diye cevap vermiştir. Cevabında şairliğinin gücüyle etkin söz söyleme yeteneği açığa çıkmıştır. Ayrıca verdiği bu karşılık, Ebû Leheb'in kızı olmanın olumlu tarafını görebildiğini göstermektedir. Olumlu düşünce gücüyle psikolojik savunmasını kuvvetlendirmiş, toplumun haksız yargısı karşısında dik durmuştur. Bu mücadelesinde ilk destekçisi Hz. Peygember'dir. Başına gelenleri gidip ona anlatmış, kendini savunmada haklılığını onun onayıyla güçlendirmiştir.
Hadis Dürre bintü Ebî Leheb Ebû Leheb Özsaygı Olumlu Düşünce Gücü
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 7 Sayı: 2 |