Farsça bir kelime olan Put, toplumlarda doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne, tapınacak, sanem, fetiş gibi anlamlara gelmektedir. Bu canlı veya cansız objelere aşırı saygı duyup onlardan insanüstü bazı beklentiler içerisinde olmaya da putçuluk denmektedir. Putperestliğin ortaya çıkışı Hz. Nûh (as) zamanı sonrasına kadar gitmektedir. Hz. Nûh döneminde toplumca saygı duyulan salih kişilerin, kısa aralıklarla vefat edip bu dünyadan ayrılmalarına çok üzülen insanlar onların aralarından ayrılmalarına alışamadılar. Bunun üzerine olaya şahit olan bir heykeltıraş, sevilen o kişilerin heykellerini yapabileceğini, böylece özlemlerini azaltabileceklerini söyledi. Sevdiklerinin özlemlerini gidermek için yapılan objeler, daha sonra herkesin sevdiklerinin birer suretini yapıp onu saygı ve tazimle anmalarını beraberinde getirdi. Zaman içerisinde bu insanların suretlerine/heykellerine saygı ve tazim ibadet boyutuna kadar uzandı. Bu gelenek, tarihi süreçte bütün insanlık tarafından da kullanılır hale gelmiştir. Kısaca put, ölümü mukadder olan bir varlığa ölmeyecek hissi uyandırılmasından ortaya çıkmıştır. İnsanların önünü açan devrimcilerin anılarını yaşatma amacıyla yapılan bazı ritüeller seneler geçtikten sonra kendilerinin geçilemeyeceği hissi uyandırılarak donukluk ve dondurulmuşluğa mahkûm olmanın önünü de açmıştır. Antik Yunan döneminde ölüme meydan okuma manasına gelen insanı dondurma geleneği, aslında insanoğlunun ölüm karşısındaki acziyetinin bir çıkarımı olarak var olanı ancak dondurarak geleceğe taşıma amacı gütmektedir.
Arap yarımadasına putçuluk Huzaalı Amr b. Luhay tarafından Şam civarından getirilmiştir. Bu olgu, İbrahimî inançlardan sapmalara vesile olmuştur. Putlar, kendilerine daha iyi sahip çıkılmasını sağlamak için her kabileye ayrı ayrı verilip Kâbe’ye yerleştirilmiştir. Bu gelenek, Arap yarımadasında putçuluğun ve şirk kültürünün Araplar arasında yerleşmesine sebep olmuştur. Hz. İbrahim’den tevarüs ettikleri tevhidi bazı davranışlarla karıştırmışlardır. Putçuluğun Arap yarımadasında yerleşmesi ile ilgili diğer bir rivayete göre ise; Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail’in ile birlikte inşa ettiği Kâbe ve tevhid eksenli inanç sistemi belli bir süre daha devam ettikten sonra, Hz. İsmail kalabalık oğulları ile birlikte Amalikalıları Mekke’den çıkarmışlardır. Zaman içerisinde Mekke’nin dışına çıkanlar Kâbe’ye saygısından ve Mekke’ye olan bağlılıklarından dolayı gittikleri yerlere ayrılmak zorunda kaldıkları kutsal yerden taşlar götürdüler. Bu insanlar, gittikleri yerlerde onu yere koyup kendilerine uğur getirmesi için saygı ve sevgilerinin tezahürü olarak bir de onu tavaf etmeye başladılar. Bu davranışları onları gitgide hoşlarına giden şeylere tapmaya götürmüştür.
Hangi sebeple yerleşirse yerleşsin Arapların bu şirk temelli inançları ve put kültürü İslam’ın zuhurunda da bütün ağırlığı ile Hicaz bölgesinde devam ediyordu. Bu putlarla ilgili bilgilerin bir kısmı Kuran-ı Kerim’de eleştirel bir şekilde geçmekteyken, Mekke müşriklerinin tapındığı çoğu putların isimleri ise geçmemektedir. Cahili Araplar, Kâbe’nin kutsiyetinden de istifade ederek inandıkları bu putları Kâbe içerisine yerleştirmişlerdir. Arapların bu sapkın düşünceleri, Allah’ın rabb sıfatı öncelenerek Kur’an-ı Kerim’de eleştirilmiştir. Tebliğin ilk yıllarında ilah/rab anlayışı bütün berraklığı ile açıklanmasına rağmen, Mekkelilerin inandıkları ilah/put anlayışları doğrudan muhatap alınarak eleştirilmekten olabildiğince kaçınılmıştır. Mekkeli müşriklerse, putlar üzerinden kurdukları sömürünün son bulması korkusundan İslam’ın rab/ilah anlayışına sadece kendi çıkarlarına ters düştüğü için karşı çıkmışlardır.
Vahyin ilk yıllarında Kur’an-ı Kerim’de bu sapkın düşünce sistemi, Hz. İbrahim’in şahsında O’nun babası ve kavminin inandığı ilahlarla ilgili mücadeleleri ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Hz. İbrahim döneminde ona aşırı muhalefet eden dönemin Ebû Cehil’i, Velid b. Mugîre’si olan Nemrûd’tan bahsedilmiştir. Daha sonra muhasara yıllarında inen ayet/surelerle Mekkeli müşriklerin putları/ilahları doğrudan muhatap alınarak Kâbe’nin kendilerine sağladığı maddi-manevi avantajların, torunu olmaktan övünç duyduğu Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in inandığı tevhidî inancın sonucu olduğu kendilerine anlatılmıştır. Mekkeli müşrikler,
İslam’ın öngördüğü ilah anlayışının kurdukları batıl düzende ne gibi olumsuzluklar oluşturacağını bildiklerinden, yeni anlayışa doğrudan karşı çıkıp onların reklamlarını yapma yerine yeni dini ve onun tebliğcisinin şahsını muhatap alıp başta Mekkeliler olmak üzere Mekke’ye dışarıdan gelen insanların nezdinde küçük düşürmeye çalışmışlardır.
Idol, which is a Persian word, means a living or non-living object which is believed to have supernatural power and influence among societies; something worshipped image or fetish. Having over-respect for these living or non-living objects and having some divine expectations from them is called idolatry. The emergence of idolatry reaches beyond the period of Prophet Noah. During the Noah's era, people were very upset and could not get used to their separation due to the fact that the righteous people, who were respected in the society, passed away at short intervals and left this world. Upon witnessing that situation, a sculptor said that he could make sculptures of those loved ones so that they could reduce their longings. The objects made to fulfill the longings of the loved ones led everyone to make a figure of their loved ones and commemorate them with respect and reverence. In time, respect and reverence for the figures/statues of these people reached the extent of worship. This tradition has become performed by all humanity during the historical process. In short, idols emerged from the act of rendering a being a sense of immortality, whose death is inevitable. Certain rituals that were performed to keep the memories of revolutionaries, who paved the way for people, also paved the way for being condemned to being frozen by arousing the feeling of unforgettableness through the passing of years. The tradition of freezing human beings, which means challenging to death in Ancient Greece, actually aims to carry the existing one to the future only by freezing it as an inference of the weakness of human beings against death.
Idolatry was brought to the Arabian Peninsula by Amr ibn Luḥay al-Khuzā'ī from around Damascus. This phenomenon led to deviations from Abrahamic beliefs. Idols were given to each tribe separately and placed in the Kaaba in order to protect them better. This tradition caused idolatry and shirk culture to root among Arabs in the Arabian Peninsula. They confused the oneness that they inherited from Prophet Abraham with some behaviors. According to another rumor about idolatry rooting in the Arabian Peninsula, after the belief system based on the oneness and Kaaba that was built by Prophet Abraham and his son Prophet Ishmael continued for a while, Prophet Ishmael and his sons, who weere large in number, expelled the Amalicans from Mecca. In time, those who left Mecca took stones from the holy place, where they had to leave, due to their respect for the Kaaba and their devotion to Mecca. These people also began to put these stones on the ground and circumambulate them for luck as a manifestation of their respect and love. This behavior gradually led them to worship the things they loved.
Regardless of the reason for this rooting, this shirk-based belief and idol culture of the Arabs continued in the Hejaz region with all its aggravation during the emergence of Islam. A part of the information about these idols is mentioned critically in the Quran while the names of most idols worshiped by Meccan mushriks (polytheists) are not mentioned. Taking advantage of the holiness of the Kaaba, Jahiliyyah Arabs placed these idols they worshipped inside the Kaaba. These deviant thoughts of Arabs were criticized in the Quran by prioritizing the rabb (lord) adjective of Allah. Although the understanding of deity/lord was explained with all its clarity in the first years of the tabligh (proclamation of the message), criticizing the understanding of deity/idol followed by the Meccans directly, was avoided as much as possible. Meccan mushriks, on the other hand, objected to Islam's understanding of lord/deity only because it contradicted their own interests, out of fear that the exploitation they built through the idols would come to an end.
In the first years of wahy (revelation), this deviant thought system was explained in detail in the person of Prophet Abraham and his fight against the deities believed by his father and his people in the Quran. Nimrod, who heavily challenged Prophet Abraham and who is regarded as the Abu Jahl or Walid ibn al-Mughira of the period, was also mentioned. Later, in the years of siege, the idols/deities of the Meccan mushriks were directly addressed through the ayahs (verses) and surahs (chapters) that were sent down and it was expressed that the material and spiritual advantages that the Kaaba provided for them came from the belief of Tawhid (oneness) that Prophet Abraham and Prophet Ishmael believed in and whom he was proud to be the grandson of. Since the Meccan mushriks knew what kind of negativity the understanding of deity projected by Islam would create in the superstitious order they established, instead of promoting the new understanding by directly opposing it, they addressed the new religion and its messenger himself and tried to humiliate him and the religion particularly before the Meccans and people coming to Mecca from outside.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 7 Sayı: 2 |