In the research, first and foremost, the nature of human honor in the Qur'an will be focused on, and then it will be revealed how the notion of the honored man has been transformed into the search for the perfect human being. Additionally, the research will indicate the potential for the process to move forward from this point as well as the problems that may arise as a result. The Islamic Civilization defines man as a honored being. The source of this definition is the Qur'an. In the Qur'an, in verse 17/70 of Surah al-Isra, it is indicated that human beings are honored creatures made so by Allah. The meanings of the root word k-r-m, which is the source of the expression “karramnâ” (we have honored) mentioned in the verse, have been elucidated through pre-Islamic poetry and classical dictionaries. It is seen that the word k-r-m, which has many affiliations and meanings, can be gathered in the root meanings of "increase, multiply, be abundant, generosity", "dignity, honor, exaltation". Allah has made man a honorable and exalted being by giving him plenty of treats. Classical and modern tafsir sources have different interpretations of what makes a person blessed. Some of these [attributes] focus on the physical characteristics of humans, and particularly on the aspects that distinguish them from animals. It is seen that the commentators of the first period focused on this dimension. Some exegetes like Maturidi, Razi, have stated that the attributes that make humans honored are ‘reason, will, ability to discern and governance’. As for modern exegetes, they have made comments along the same lines, and have hardly contributed much to the interpretations made by Maturidi and Razi. With modernity, the notion of the honored human being linked to the transcendent began to be questioned, and humanism emphasized the human being as the center of life, without any attachment to the transcendent. Humanism, which can be considered as the first link of breaking away from the transcendent, has brought rapid changes in many areas of life by focusing on technical knowledge. The rapid changes in technology have stunned human beings and led to questions about the ontological reality of human existence. Those who are called transhumanists have evaluated the mortal, weak, vulnerable, and aging nature of humans as a problem, and the opportunities presented by technological advancements have blinded them. It is claimed that diseases can be eliminated, aging can be stopped, and death can be out of our agenda with the possibilities obtained and likely to be obtained in fields such as artificial intelligence, genetics, nanotechnology, and robotics. This can be compared to Satan’s promise of eternity to Adam in heaven. It also resembles the desire for heaven on earth. Ancient desires resonate with the possibilities of technology in modern times. This also reflects man's desire to become godlike. Humans, who have been created honorable by Allah, have fallen into the trap of desiring to be independent beings, and have ultimately pursued the desire to become perfect beings. As a result of these pursuits, there is a movement toward the ground where the existence of humans as a species is debated, leading to the evolution of a new human-machine species. All this progress and the first period of the self-sufficiency, as expressed in the Quran, has led to two world wars, environmental disasters, climate crises and turning the world into an extremely difficult planet to live in. While the desire for more life on earth is being fueled on one hand, suicide cases are also increasing significantly. Living in the world is becoming more and more unbearable for modern people. In the world that transhumanists will achieve as a result of the developments they dream of, the following goals are not met: To ensure global economic justice, to ensure that the underdeveloped countries have easy access to education, to solve the problems of hunger and access to clean water in poor countries, to reduce infant and maternal deaths, to improve the level of welfare, and to ensure global peace. This also reinforces the claim that transhumanist ideology is a promise of a paradise for the happy minority in the world. Our expectations about the physical world surrounding us, even though they may delay our search for meaning, cannot eliminate it. It is seen that we need the idea that encompasses human being in all dimensions and perceives the world as a place where moral deficiencies are eliminated more than ever.
Araştırmada öncelikle Kur’ân’da insanın mükerrem kılınışının mahiyeti üzerinde durulacak, sonra da mükerrem insan anlayışının nasıl bir değişime maruz kalarak mükemmel insan arayışına dönüştüğü ortaya konulacaktır. Ayrıca sürecin bu noktadan daha ileriye taşınma ihtimalleri ve bu durumların meydana getirebileceği problemler de belirtilecektir. İslam Medeniyeti insanı mükerrem bir varlık olarak tanımlar. Bu tanımlamanın kaynağı ise Kur’ân’dır. Kur’ân’da el-İsrâ sûresi 17/70. âyette, insanın Allah tarafından mükerrem kılınan bir varlık olduğu belirtilir. İlgili âyette geçen “kerramnâ” (mükerrem kıldık) fiilinin kökü ise k-r-m kelimesidir. Câhiliye şiiri ve klasik sözlüklere bakıldığında, k-r-m kelimesinin “artmak, çoğalmak, bol olmak, cömertlik”, “izzet, şeref, yücelik” kök anlamlarında toplanabileceği görülür. Allah insana bolca ikramda bulunarak, onu onurlu ve yüce bir varlık kılmıştır. Klasik ve modern tefsir kaynakları insanı mükerrem kılan özelliklerin neler olduğuna dair farklı yorumlarda bulunmaktadırlar. Bunların bir bölümünde insanın fiziksel özellikleri ve hususen hayvanlardan farklılaşan yönleri üzerinde durulmuştur. İlk dönem müfessirlerinin bu boyuta odaklandığı görülür. Mâtürîdî, Râzî gibi müfessirler ise insanı mükerrem kılan özelliklerin “akıl, irade, temyiz kabiliyeti, yöneticilik” olduğunu belirtmişlerdir. Modern müfessirler de aynı minvalde yorumlarda bulunmuşlar, Mâtürîdî ve Râzî’nin yaptığı yorumlara neredeyse ciddi bir katkıda bulunmamışlardır. Moderniteyle birlikte insanı aşkın ile bağlı gören mükerrem insan telakkisi sorgulanmaya başlamış, hümanizm aşkınla bağı olmayan insanı hayatın merkezi olarak vurgulamıştır. Kutsaldan kopuşun ilk halkası sayılabilecek olan hümanizm, teknik bilgi üzerinde yoğunlaşarak hayatın birçok alanında hızlı değişimler meydana getirmiştir. Teknolojide meydana gelen hızlı değişimler, insanın başını döndürmüş ve insan varlığının ontolojik gerçekliğine dair sorgulamalar başlamıştır. Transhümanistler olarak adlandırılan bu kimseler; insanın ölümlü, âciz, hastalanabilen, yaşlanan yapısını bir problem olarak değerlendirmişler, ulaşılan teknolojik imkânların insanlığa sunduğu fırsatlar gözlerini kamaştırmıştır. Yapay zekâ, genetik, nano teknoloji, robotik gibi alanlarda elde edilen ve elde edilmesi muhtemel imkânlarla hastalıkların ortadan kalkabileceği, yaşlanmanın durdurulabileceği, ölümün ise gündemimizden çıkabileceği iddia edilmektedir. Bu durumu şeytanın cennette Âdem’e ebediyet vadetmesine benzetmek mümkündür. Ayrıca dünyada cennet arzusunu andırmaktadır. Kadim arzular modern zamanda, teknolojinin imkânlarıyla depreşmektedir. Bu aynı zamanda insanın tanrılaşma arzusunu yansıtmaktadır. Allah’ın mükerrem kıldığı varlık mertebesini beğenmeyip, müstakil varlık olma hevesine düşen insan son kertede mükemmel varlık olma arzusunun peşine düşmüştür. Bu arayışların bir sonucu olarak ise, tür olarak insanın varlığının tartışıldığı bir zemin oluşmakta ve makine-insan sentezi yeni bir türe doğru gidilmektedir. Tüm bu ilerleme ve Kur’ân’ın ifadesiyle istiğna halinin ilk dönemi; iki dünya savaşına, çevre felaketlerine, iklim krizlerine yol açmış ve dünya yaşanılması çok zor bir gezegene dönüşmüştür. Bir taraftan dünyada daha fazla yaşama arzusu kamçılanırken, intihar vakıaları da ciddi manada tırmanmaktadır. Modern insan için dünyada yaşamak her geçen gün daha çekilmez hale gelmektedir. Transhümanistlerin hayal ettikleri gelişmelerin sonucu elde edecekleri dünyada şu hedeflere rastlanmamaktadır: Küresel ekonomik adaleti sağlamak, geri kalmış ülkelerin eğitime kolayca ulaşmalarını temin etmek, fakir ülkelerin açlık ve temiz suya ulaşma problemlerini gidermek, bebek ve anne ölümlerini azaltmak, refah seviyesini yükseltmek, küresel barışı temin etmek. Bu durum aynı zamanda transhümanist ideolojinin dünyadaki mutlu azınlık için bir cennet vaadi olduğu iddiasını da kuvvetlendirmektedir. Bizi çevreleyen fiziki aleme dair beklentilerimiz, anlam arayışlarımızı ertelese de bitirememektedir. İnsanı tüm boyutlarıyla kuşatan, dünyayı ise ahlaki noksanlıkların giderileceği bir yer olarak algılayan düşünceye her zamankinden daha fazla muhtaç olduğumuz görülmektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din, Toplum ve Kültür Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 13 Haziran 2023 |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2023 |
Gönderilme Tarihi | 15 Mart 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 |