One of the issues that Muslim theologians have emphasized and discussed extensively since the early period is the issue of knowledge. With the formation of Islamic thought, theologians began to discuss what and how they should believe. These discussions brought the issue of knowledge to the agenda. In this period, attempts were made to determine the definition of knowledge, methods of acquisition and functions. Muslim theologians have endeavored to better explain, base and defend Islamic beliefs with the theory of knowledge they developed. In this period, perception of the senses, news and reason were accepted as sources of knowledge acquisition. Inspiration and intuition were perceived as subjective knowledge and they concluded that the structure of the knowledge coming from this source contained doubt. Since the certainty of the knowledge containing doubt could not be determined, they did not find it appropriate to build a belief on it. Jahiz, one of the early theologians, did not remain indifferent to the issue and included the widespread understandings of knowledge of his time in his work “el-Mesâil ve’l-cevâbât fil-ma’rife”. The author criticized both the method and the thoughts of these understandings that he included in his work. In his work, Câhîz focused on the methods of obtaining information and the types of information rather than the definition of information. While there are issues on which these understandings agree on the subject of information, there are also cases where they disagree. All of the understandings of information included in the work accepted true news, perception of the senses and reason as means of obtaining information. However, there were some disagreements on the details of the ways of obtaining information. In this period, information was categorized by taking various parameters into consideration. Knowledge is generally defined by classifying it as divine and human knowledge. Divine knowledge is attributed to Allah and accepted as ancient. Hadith knowledge obtained as a result of human activities is attributed to humans and defined as compulsory and optional knowledge. Compulsory knowledge is knowledge that is formed spontaneously as a result of the abilities possessed by humans and to which humans have no contribution. Indeed, it is mandatory knowledge for humans to know themselves. Knowledge that humans reason and cause is accepted as optional knowledge. In the early period, theologians took human will as basis when classifying knowledge. They saw knowledge as a voluntary effort of humans. It can be said that sufficient research has not been done on the studies on knowledge in the formation period of Islamic thought. This work of the author is the first work that was written independently on the subject of knowledge during the formation period of Islamic thought and has survived to the present day. It is important in terms of contributing to a healthy understanding of the understanding of knowledge of that period in order to reveal the understanding of early knowledge. The article aims to contribute to the science of kalam by showing on what basis the issue of knowledge was discussed in the early period. The article aims to identify early understandings of knowledge by taking the author's work as a basis, firstly by scanning the author's other works and classical and contemporary researches on the subject.
Müslüman kelamcıların erken dönemden itibaren üzerinde önemle durdukları ve yoğun şekilde tartıştıkları konulardan biri bilgi meselesidir. İslam düşüncesinin teşekkülüyle beraber kelamcılar neye nasıl inanmak zorunda olduklarını müzakere etmeye başlamışlardır. Bu tartışmalar, beraberinde bilgi konusunu gündeme getirmiştir. Bu dönemde bilginin tanımı, edinme metotları ve fonksiyonları belirlenmeye çalışılmıştır. Müslüman kelamcılar, geliştirdikleri bilgi teorisiyle İslam inançlarını daha iyi açıklama, temellendirme ve savunma gayreti içerisinde olmuşlardır. Bu dönemde duyuların idraki, haber ve akıl bilgi edinme kaynakları olarak kabul edilmiştir. İlham ve sezgi ise öznel bilgi olarak algılanmış ve bu kaynaktan gelen bilginin yapısında şüphe barındırdığı sonucuna varmışlardır. Şüphe barındıran bilginin kesinliği tespit edilemediği için üzerine inanç bina edilmesini uygun görmemişlerdir. Erken dönem kelamcılarından biri olan Câhiz konuya kayıtsız kalmamış, yazdığı “el-Mesâil ve’l-cevâbât fil-ma’rife” adlı eserinde dönemindeki yaygın bilgi anlayışlarına yer vermiştir. Müellif, eserinde yer verdiği bu anlayışların hem metodunu hem de düşüncelerini eleştirmiştir. Câhîz, eserinde bilginin tanımından ziyade bilgi edinme yöntemleri ve bilgi çeşitleri üzerinde durmuştur. Söz konusu anlayışların bilgi konusunda görüş birliği ettiği hususlar olduğu gibi, ihtilaf ettiği durumlar da mevcuttur. Eserde yer verilen bilgi anlayışlarının tümü doğru haberi, duyuların idrakini ve aklı, bilgi edinme vasıtaları olarak kabul etmiştir. Ancak bilgi edinme yollarının ayrıntılarında bazı görüş ayrılıkları içerisinde olmuşlardır. Bu dönemde bilgi, çeşitli parametreler dikkate alınarak katagorize edilmiştir. Bilgi genelde ilahi ve beşerî bilgi olarak tasnif edilerek tanımlanmıştır. İlahi bilgi Allah’a nispet edilmiş ve kadim olarak kabul edilmiştir. İnsanın faaliyetleri sonucunda elde edilen hâdis bilgi ise insana nispet edilerek kendi içerisinde zorunlu ve ihtiyari bilgi olarak tanımlanmıştır. Zorunlu bilgi insanın sahip olduğu kabiliyetler neticesinde kendiliğinden oluşan ve insanın herhangi bir katkısının olmadığı bilgidir. Nitekim insanın kendi varlığını tanıması zorunlu bir bilgidir. İnsanın akıl yürüterek sebep ve illeti olduğu bilgi ise ihtiyari bilgi olarak kabul edilmiştir. Erken dönemde kelamcılar, bilgiyi tasnif ederken insan iradesini esas almışlardır. Bunlar bilgiyi insanın ihtiyari çabası olarak görmüşlerdir. İslam düşüncenin oluşum dönemde bilgi konusunda ortaya konulan çalışmalar üzerinde yeterli araştırmaların yapılamadığı söylenebilir. Müellifin bu eseri, İslam düşüncesinin teşekkül döneminde bilgi konusunda müstakil yazılan ve günümüze kadar gelen ilk eserdir. İlk dönem bilgi anlayışlarının ortaya çıkması amacıyla o dönemdeki bilgi anlayışlarının sağlıklı anlaşılmasına katkı sağlaması açısından önemlidir. Makale erken dönemde bilgi konusunun hangi zeminde tartışıldığını göstermesi bakımından kelam ilmine katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Makale, müellifin söz konusu eseri esas alınarak öncelikle müellifin diğer eserleri ve konu ile ilgili klasik ve çağdaş araştırmalar taranmak suretiyle erken dönem bilgi anlayışları tespit etmeyi amaçlamıştır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Kelam |
Bölüm | Araştırma Makaleleri / Research Articles |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2025 |
Gönderilme Tarihi | 25 Ocak 2025 |
Kabul Tarihi | 11 Haziran 2025 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Sayı: 45 |
K.S.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, elektronik ortamda yayınlanmaktadır.
ilahiyatdergi@ksu.edu.tr
Derginin Tarihçesi
Derginin Adı | ISNN | e-ISNN | Başlangıç Yılı |
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi | 1304-4524 | 2651-2637 | 2003 |