Ontolojik anlamda simgesel niteliğe sahip olan sultan, tahtında oturduğu sürece elinde tuttuğu güç ve imkânlar sayesinde, ilk düşüşle birlikte yitirilen ilk durumu (yeryüzü cenneti) yeniden oluşturarak insanların Yaratıcı İlke ile olan doğal bağını tekrar kurmakla yükümlüdür (Küçük 2020: 571-572). Zihinsel aydınlanma sürecini tamamlamış bir sultan, mutlak iradeye tam bağlılık bilinciyle sahip olduğu güç ve imkânların kendinden değil, tanrısal kaynaktan geldiğini unutmayarak halkına karşı merhametli, adil ve cömert davranır. Çünkü, kendi izzet ve ikbalinden çok, halkının refah, huzur ve mutluluğu için gayret gösteren bilge hükümdarın biricik amacı ‘altın çağ’ı yakalamak olmalıdır.
Dünyanın merkezi ve kozmik varoluş hiyerarşisinin en önemli evrelerinden sayılan saray figürü, ‘göğün direği’, yani yer ile göğü birleştiren manevi direk olma özelliğini yitirdiği (adalet, özgürlük, hak, hukuk vb. değerlerin ortadan kalktığı) durumlarda, toplum hem kaosa sürüklenir hem de insanların manevi değerlere olan inanç, bağlılık ve güveni temelinden sarsılır. Bu bağlamda, sultan konumunda olan iktidar sahibi, olumsuz ve zararlı uygulamalarıyla ‘âlemin göbek bağı’nı, yani Yaratıcı İlkeyle arasındaki ilişkiyi keserek tanrısal imkân ve lütufları toplum yararına değil de kendi ikbal ve çıkarları için kullanmak suretiyle doğal düzene, mutlak iradeye karşı gelmiş sayılır ki böyle bir kişi, anlamsal boyutta artık bir ölüden farksızdır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Ocak 2022 |
Gönderilme Tarihi | 15 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 8 Sayı: 1 |