Çağdaş politika kuramında, politikanın ve politik olanın yalnızca kurumsal temsili mekanizmalara ve hükümet etmeye indirgenemeyeceğine dair güçlü bir yönelim gözlemlenmektedir. Hannah Arendt ve Jacques Rancière’i, düşünceleri farklı bağlamlarda şekillenmiş olsa da bu yönelimi temsil eden iki güçlü kaynak olarak görebiliriz. Her ikisi de politikayı “yetkin” olanların işi ya da mesleği olarak gören modern yerleşik anlayışın aksine, insanların ortak dünyalarını şekillendiren kolektif eylem olarak tanımlar. Dolayısıyla hem Arendt hem de Rancière, politikayı toplumun öz etkinliği olarak yeniden sahiplenme çağrısında bulunur. Bununla birlikte iki düşünür, politik eylemin içeriğini oldukça farklı şekillerde donatırlar. Arendt için politika, yeryüzünün yasası dediği insani çoğulluk (plurality) durumuna doğrudan bağlıdır. Onun için politika, çoğulluğun sergilendiği, yeni başlangıçların yapılabildiği, anlamı özgürlük olan, “birlikte ve uyum içinde” eylem olarak var olur. Rancière içinse politika, tek evrensellik olarak gördüğü eşitlik ön varsayımıyla, verili hiyerarşik toplumsal düzenlemelere karşı mücadele edildiğinde açığa çıkar. Ona göre politika, eşitsizlik üreten ve sürdüren toplumsal düzenlemeleri kesintiye uğratan uyuşmazlık (dissensus) anlarında gerçekleşir. Arendt ve Rancière’in politik anlayışlarındaki gerilim, “yeni bir başlangıç yapma ve “olağan gidişatı kesintiye uğratma” düşüncelerinde belirginlik kazanır. Bu çalışmanın amacı, Arendt ve Rancière’in politik düşüncesini karşılaştırmaktan öte onları, aralarındaki gerilimi ortaya çıkaracak bir diyalog içinde okumaktır. Böylelikle, Arendt ve Rancière’in politikayı yeniden sahiplenme arayışına sunduğu kuramsal olanakların yanı sıra aralarındaki gerilimin çağdaş politika kuramı açısından anlamını değerlendirebiliriz.
Doç. Dr. İnci Ö. Kerestecioğlu’na zor zamanlardaki kılavuzluğu ve cömertçe sunduğu entelektüel dostluğu için teşekkürlerimi sunuyorum.
Strong orientation in contemporary political theory toward the reappropriation of politics is observed. Hannah Arendt and Jacques Rancière represent this orientation in different ways. They both define politics by the collective action of people that shapes the common world, as opposed to the modern conception of politics. Hence, both Arendt and Rancière call for the reappropriation of politics as the self-action of society. However, they interpret the content of political action in quite different ways. For Arendt, politics is directly related to the human plurality which she calls “the law of the earth”. Politics is thus an action “together and in concert” in which plurality is displayed, and whose meaning is freedom. For Rancière, politics occurs when people challenge the hierarchical order of a given set of social arrangements under the presupposition of equality. Politics, then, takes place in moments of disruption of a particular hierarchical order that wrongs equality, which he calls dissensus. The tension in Arendt’s and Rancière’s political thoughts is obvious in the idea of “a new beginning” and “disruption of the given order”. This article aims to read Arendt and Rancière in a dialogue in a manner that reveals the tension between them. In this way, we can evaluate with respect to contemporary political theory the possibilities provided by Arendt and Rancière in the search for the reappropriation of politics.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Siyaset Bilimi |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Mart 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 |