Son zamanlarda bazı araştırmacılar, fıkıh usûlünün furû üretme yöntemi olmadığı, geçmişte olup bitenin metodolojik açıklamasını yapan bir ilim olduğu ve özellikle mevcudu korumak amacıyla inşa edildiği, bunun için de “yüzünün geçmişe dönük olduğu” iddiasını öne sürmüşlerdir. Söz konusu iddianın sahipleri bu kanaatlerini desteklemek üzere fıkıh usûlü veya fıkıh furûu literatüründen yeterli ve ikna edici argümanlar sunamadıkları gibi fıkıh tarihini de yanlarında bulamamışlardır. Tıpkı bazı oryantalistlerin ve özellikle de revizyonist oryantalistlerin, Kur’ân ve Sünnet-hadis de dâhil olmak üzere İslamî kaynakları ve ilimleri tarihlendirme iddialarını temellendiremedikleri gibi.
Öyle anlaşılıyor ki fıkıh usûlünün işlevini tamamladığı yönündeki iddia, kendisine iki dayanak bulduğunu zannetmektedir. Birinci dayanak, bu ilmin sistematik bir ilim olma niteliğini, furûun kemâle ermesi ve fıkıh mezheplerinin teşekkülünden sonra kazanmış olması gerçeğidir. Usûl-i fıkhın özellikle mezheplerin kuruluşunu takip eden IV/X. yüzyıldan itibaren gün yüzüne çıkan literatürüyle sistematik bir yapı kazanması doğru bir tespittir. Fakat usûl ilmi delil, hüküm, lafız ve makâsıd bahislerini ilgilendiren en temel kurallarıyla müşahhas bir olgu olarak fıkıh/furû ile aynı anda var idi ve hatta birçok bakımdan ondan önce doğmuş idi. Böyle olmasaydı iç tutarlığa sahip ve insicamlı bir fıkıh disiplininden bahsedilemezdi. Dolayısıyla fıkıh usûlü, her ne kadar sistematik literatürü fıkıh mezheplerinin istikrar bulmasından sonra gün yüzüne çıkmışsa da somut bir olgu olarak baştan beri mevcut ve etkindi.
Mezkûr iddianın ikinci dayanağı ise günümüzde fıkıh usûlü genel teorisine göre bir fıkıh üretiminin yapılamayacağı ön kabulüdür. Sanki şu söylenmek istenmektedir: Naslara dayanan müstakil ictihad faaliyeti sona ermiştir. Hal böyle olunca fıkıh usûlü de görevini tamamlamıştır, dolayısıyla artık işlevsel değildir. Hukuk üretimi bugün ancak bir mezhebin doktrinine ve onun fetva usûlüne bağlı olarak tahric yoluyla mümkün olabilir. İslam toplumlarında mezheplerin yerleşmesinden sonra tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de fıkıh üretiminin toplumda benimsenen bir mezhebe göre şekillendiği tespiti isabetlidir. Hukukî istikrar da bunu gerektirir. Fakat bu gerçek, makalede örnekleriyle ortaya konulacağı üzere, naslara dayanan müstakil ictihad faaliyetinin artık sona erdiği, bundan böyle istinbatın söz konusu olamayacağı, fıkıh ve fetvanın yani şer’î-hukukî kuralların ancak tahric yoluyla üretilebileceği sonucunu zorunlu kılmaz. Böyle olması, İslam’ın değişen ve gelişen hayatı okuyamaması ve onun gerisinde kalması anlamına gelir.
Okuyacağınız bu makale, artık fıkıh usûlünün fonksiyonunun kalmadığı iddiasının birçok açıdan tutarsız olduğunu temellendirmeye çalışacaktır. Bu temellendirmeyi yaparken usûl-i fıkıh ilminin tarihî gelişimine işaret edecek, ardından İslam hukukçularının usûl ilmine bakışına ve onu konumlandırış şekline değinecektir. Daha sonra da hem geçmiş fakihlerden hem de günümüz fetva kurullarından seçilen bazı örnekler bağlamında fıkıh usûlünün nasıl işlevsel olduğunu sergileyerek, hakikatin, işlevsellik konusundaki olumsuz modern yorumun aksine, bambaşka bir şey olduğunu gösterecektir.
Recently, some researchers have argued that fiqh methodology is not a method of producing furu’, it is a science that makes a methodological explanation of what has taken place in the past, and it was built especially for the purpose of preserving the present, which means that it is “facing backward”. The proprietors of this claim could not provide sufficient and convincing arguments from the fiqh or furu’ literature to support these convictions, nor did they find any evidence of their assertions in the history of fiqh. Just as some orientalists, and especially revisionist orientalists, they have not been able to justify their claims up to date with regards to Islamic sources and Islamic sciences, including the Qur'an and Sunnah-hadith, retrospectively.
It is maintained that those who claim that fiqh methodology has completed its function argue that they have found two grounds for it. The first premise is that this science only gained the quality of being a systematic science after the formation of furu' and of the fiqh madhahib. The fact that the fiqh methodology gained a systematic structure, especially with the literature that emerged since the IV/X century following the establishment of the madhahib, is an accurate discovery. However, the procedural science existed at the same time as fiqh/furû, and even in many ways it existed long before it, as a congenial phenomenon with the most basic rules concerning the evidence, judgments, verbs and maqasid sections. Otherwise, there would be no talk of a coherent and harmonious discipline of fiqh. Therefore, the fiqh methodology was present and effective right from the beginning as a concrete fact, although its systematic literature came to light after the stabilization of the fiqh madhahib.
The second basis of the aforementioned claim is the presupposition that a fiqh cannot be produced according to the general theory of fiqh methodology. It is as if the following is said: the independent ijtihad activity based on the nusus has ended, in this case, the fiqh methodology has also completed its task and is no longer functional. Law production can only be possible today through tahrij, depending on the doctrine of a madhhab and its fatwa procedure.
After the establishment of madhahib in Islamic societies, it is accurate to conclude that fiqh production was shaped according to a group structure that was adopted by the society, today as it has been throughout history. Legal stability also requires this type of development. However, this fact does not necessitate the following conclusions, as will be demonstrated by the examples in this article: (i) The independent jurisprudence activity based on the nusus has now come to an end; (ii) from now on, there is no question of relinquishing it, and (iii) fiqh and fatwa, that is the sharia-legal rules, can only be produced through tahrij. This means that Islam cannot read the changing and developing life, and therefore will fall behind.
This article will try to establish that the claim that the fiqh methodology no longer functions is inconsistent in many respects. In making this foundation, it will point to the historical development of the science of fiqh methodology, and then it will refer to the way Islamic jurists view the science of methodology and how they position it. It will then demonstrate how fiqh methodology is functional in the context of selected examples from both the previous fuqaha and the present-day fatwa councils, showing that the truth of this case is totally something else, contrary to the negative modern interpretation of functionality.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 57 Sayı: 57 |
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi açık erişimli bir dergidir
Açık Erişim Politikası için tıklayınız.