İbnü’l-Arabî, sûfî bir metafizikçi midir yoksa metafizikçi bir sûfî midir? Onun tasavvufî yöntemi uyguladığına dair bilgiler bulunmasına rağmen tasavvufun yöntemine dair eleştirileri ve sûfîlerin pratiklerini metafizik açıdan ele alması onu düşünce tarihinde bir metafizikçi olarak konumlandırmamıza olanak sağlamaktadır. Ancak onun ne bir kuşku ne de entelektüel bir arayış amacıyla klasik anlamda varlığa dair bir araştırmaya girdiğini söylemek mümkün değildir. Onun içerisinde bulunduğu genelde İslam özelde tasavvuf geleneğinin iktiza ettiği dindarlığın neticesinde ulaştığı birtakım özel bilgileri yine özel bir yöntemle yorumlayarak teorisini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Kurucu düşünürü olduğu vahdet-i vücûd teorisinin âleme dair ileri sürdüğü en önemli önermelerden biri olan “Âlem bir hayal”dir cümlesi, Hakk’ın Varlığı karşısında imkân halinde bulunan hakikatlerin bu imkân halinden hiç çıkmadıkları ve sürekli olarak Varlığın tecellisine muhtaç oldukları anlamına gelmektedir. Sünni tasavvufta insanın fakir Allah’ın zengin olduğu şeklinde yorumlanan bu hakikat, sûfîleri korku ve ümit ile yola çıkmaya ikna etmiştir. Yolculuğun sonunda varılan idrak -keşf- bütün yolculuğun yeniden yorumlanmasına kapı aralamıştır. Bu itibarla İbnü’l-Arabî’yi, kendi yolculuğunun nihayetinde vakıf olduğu hakikat nedeniyle bir kâşif, düşüncesini hem tasavvufun yöntem, doktrin ve ıstılahlarıyla hem de kitap ve sünnette geçen bilgiler ışığında yorumlayarak anlatmasından dolayı bir tâbirci olarak adlandırabiliriz. Bu çalışmada, ilk dönem tasavvuf eserlerinde yöntem olarak ileri sürülen açlık, halvet, yolculuk gibi birtakım sûfî pratiklerin İbnü’l-Arabî metafiziğinde nasıl bir anlama evrildiği ve İbnü’l-Arabî’nin bütün bir gelenek üzerinden nasıl bir yorum yöntemi geliştirdiği incelenecektir.
Hacı Bayram Başer
Was Ibn Arabi a Sufi metaphysician or a metaphysician Sufi? Even though it is known that he adopted Sufi practices, his criticism towards the Sufi method and his approach to Sufism as a metaphysician allows us to position him as a metaphysician in the intellectual history. However, it is not possible to claim that he inquired into Being in the classical sense as a result of an intellectual pursuit or questioning the reality. It can be said that the religiousness required by Islam in general and Sufism in particular resulted in a grasp of exclusive knowledge and he developed his theory by interpreting this knowledge with a particular method. “The universe is an imagination” is one of the most significant statements of his theory of wahdat al-wujud and it means that the possible realities are dependent on God’s Being for their existence and they never leave from their state of possibility even after they come into existence. In Sunni Sufism, this is stated as that human beings are poor and only God is rich, and this idea only convinces the wayfarers to set on the journey with fear and hope on their hearts. The realization reached at the end of the journey which is called kashf (uncovering) has led to the interpretation of the whole journey. In this respect, Ibn Arabi can be called a “discoverer” because of the reality he reached at the end of his journey and an “interpreter” as he explained this thought through both the Sufi method, doctrine and terms and the knowledge presented in the Holy book and the tradition. In this article, it will be examined how Sufi practices such as hunger, isolation, journey etc. which were explained in detail in the eary Sufi texts evolved in the metaphysics of Ibn Arabi and how he developed a hermeneutics of his own on the basis of the whole tradition.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Tasavvuf |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2024 |
Gönderilme Tarihi | 19 Mart 2024 |
Kabul Tarihi | 25 Mayıs 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 66 Sayı: 66 |
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi açık erişimli bir dergidir
Açık Erişim Politikası için tıklayınız.