Tanıklığı ‘mutlak güven’ kategorisinde tasarlayan ve edebiyatı ‘geçmişe tanık’ olarak konumlandıran tarihselci edebiyat teorisinde edebi eser edebilik vasfını yitirip tarihsel vesikaya dönüşmektedir. Formalist edebiyat teorisi ise edebi eserlerin tarihsel varlık olmalarından ziyade dilsel varlık olmalarını ön plana çıkarırken eserin edebiliğini tarihe bakarak değil de eserin ‘linguistik göstergeye tanıklığı’ şeklinde korumaya çalışır. Buna karşın eserle-rin dil-içi ilişkiler ağı ile sınırlandırılması onları birer “kapalı nesne” haline getirerek tarihsizleştirmektedir. Yirminci asrın ikinci yarısında metin veya tarihsel bağlamdan ziyade okurun anlam üretimindeki rolünü savunan yeni bir edebiyat tarihi yazımı anlayışı ileri sürülür. Okurun edebi metnin yorumlanmasında elde ettiği liberal açıklık ile ikinci dünya savaşından, bilhassa soykırım felaketinden sonra tanıklık kelimesinin de belirli bir semantik muğlaklığa bürünmesi birbiriyle ilintili görülebilir. Bu noktada edebi hermenötik edebi eserleri geçmişin ve linguistik göstergenin tanıkları olarak değil de ‘dilin kendi kendisine tanıklığı’ olarak ele alarak otonomi ve tarih-sizleşme sorununu aşmayı dener. Edebi eserin edebiliği üretildiği tarihsel bağlamın anlamını değiştirmesinden ileri gelir. Böylesi bir tarihsel etki oluşturmuş edebi eserler bizatihi kendi zamanlarını üretmeye başlarlar. Böylece edebi eserler geçmişe veya dilsel göstergeye değil, kendi ürettiği tarihe ve dilin bizatihi kendisine tanıklık etmektedirler.
In the historicist literary theory, which designs witnessing in the category of absolute trust and positions literature as a witness to the past, the liter-ary work loses its literariness to become a historical document. Formalist literary theory emphasizes that literary works are linguistic beings rather than historical ones. In this way, it tries to preserve the literariness of the work as a witness to the linguistic sign of the work, not by looking at history. However, the limitation of the works with the network of linguistic rela-tions renders them a closed object and makes them unhistorical. In the sec-ond half of the twentieth century, a new conception of literary history writing that advocates the role of the reader in the production of meaning ra-ther than text or historical context is proposed. The liberal openness of the reader has achieved in the interpretation of the literary text and the seman-tic ambiguity of the word witness after the genocide disaster may seem to be related. At this point literary hermeneutics does not see literary works as witnesses of the past and linguistic sign. The literariness of the literary work comes from changing the meaning of the historical context in which it was produced. Literary works that have created a historical effect begin to produce their own history and time. Thus, literary works do not witness to the past or linguistic sign, but to the history which their produce and language itself.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2019 |
Gönderilme Tarihi | 25 Ekim 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 16 Sayı: 2 |