Öz
Yemek yeme eylemi, insanoğlunun dünyaya gözünü açtığı andan itibaren anne sütü aracılığıyla tanıdığı ve biyolojik ihtiyacını karşıladığı yaşamsal bir zorunluluktan büyük bir kültür biçimine dönüşecek şekilde genişlemiştir. “Coğrafya, din, mezhep, toplumsal güç, ekonomik uğraş” gibi faktörler yemek yemenin kültürel bir faaliyet haline gelmesinde belirleyici olmuştur. Bu doğrultuda “nelerin yenilip nelerin yenilemeyeceği ve nasıl yenileceği de kültür kapsamına girmiştir. Birçok etmenden oluşan yemek kültürünün psikolojik unsurları bulunmaktadır. “Zehirlenme korkusuyla seçici, çekimser ve dikkatli davranma; etin, kan ve ölümü çağrıştırması nedeniyle vejetaryen olma; kilo alma ve kötü görünme endişesi ile fazla yiyememe, haram yeme ve günah işleme korkusuyla bazı ürünlere el sürmemek” bu kültürün -amaçları çeşitli- psikolojik bazı örnekleridir. Yemek yeme eylemi içerisine gizlenen ve bilinçaltında oluşarak yemeğin çağrışım sınırsızlığından hareket edip dilin anlatım gücüyle desteklenen “cinsellik” unsuru da yemek kültürünün “özgün, mizahi, imgesel, edebi ve psikolojik” tarafını oluşturmaktadır. “Aç olma, tüketme biçimi, doyuma ulaşma, reddetme, tiksinme, korkma, çağrışım gücü” gibi soyut ya da somut eylemler yemek ve cinsellik ilişkisinin iç içe geçen ortak noktalarını açığa çıkarmaktadır. Tüm bu unsurlar ise psikolojik etkenlerle beslenmektedir. Bu bağlamda bu makalede, bir kültür biçimi olarak yemek yemenin çağrışımlarının sınırsızlığından hareketle, eril kültürün kadın bedeni üzerinden gerçekleştirdiği cinsel kodlamalar psikoanalitik kuram çerçevesinde ele alınmıştır. “Oburluğun cinselliği” olarak nitelendirdiğimiz bu anlayış dilin anlatım gücünü kullanarak “atasözü, deyimler, türküler, maniler, yemek adları, benzetmeler ve ikilemelerle” varlık alanı bulmuştur. Bu doğrultuda eril kültürün yemek masasını dolduran kadın bedeninin güzellik kodları tespit edilmiş; şehvet dürtüsü nedeniyle bu bedenin yenilebilir parçalara nasıl ayrıldığı sözlü ifade biçimleriyle örneklendirilerek yemek ve cinsellik arasındaki sembolik ilişki toplumsal cinsiyet yaklaşımıyla incelenmiştir.