Öz
İster “ilkel” ister çağdaş olsun, tüm toplumlarda doğaüstünün gizemli oluşumlarıyla karşılaşılmaktadır. Doğaüstüne ilişkin algılar insanlık tarihi boyunca evrim geçirerek, katı kuralları olan düzenlere dönüşmüşler-dir. Antropoloji, kuşaktan kuşağa taklit veya tavsiye yoluyla aktarılan doğaüstü algı ve pratikleri, sınırlı bir inanç penceresinden değil, insan toplumlarının değişim, dönüşüm ve gelişme süreçleri içerisinde, geniş bir perspektiften görmemizi sağlar. Daha sade yaşamlarından dolayı “ilkel” toplumlarda daha net görülebilen bazı durumlar, tarihsel birikimin sonucu oluşan günümüzün çok katmanlı inançlar dünyasında belirsizleşmektedir. Sarı Öküz Miti ile retroperspektifsel olarak Kıbrıs Türkleri’nin doğaüstü pratikleri araştırılmıştır. Sarı Öküz Miti, Kıbrıs’ta bir Türk köyü olan Karye-i Bladanisa doğumlu, okula gitmemiş, okuma ve yazmayı kendi kendine öğrenen, Hıfsiye Alkan’dan (1918-2018) derlenmiştir. Yaşam ötesini açıklamaya çalışan Türk eskatoloji mitlerine örnek olarak incelemeye değerdir. Bir metnin farklı parçaları arasındaki beklenmedik ilişkileri araştırma üzerine temellenen yapısöküm yöntemiyle eklektik bir yapıya sahip olan Sarı Öküz Miti içerisinde, Kıbrıs Türkleri’nin farklı çağlarda sahip olduğu doğaüstüne ilişkin inançlar çözümlenmiştir. Sosyal zekânın doğaüstünü nasıl tasarladığı, onun sembolik temsil biçimleri, farklı inançların günlük yaşamdaki yansımaları ve son olarak farklı dini yaklaşımların bir arada oluşturdukları katmanlı düzen hakkında önemli bilgiler sağlamıştır. Birbirine yabancı görünen inanç veya ritüellerin kaynaşmasını, uyumunu ifade eden antropolojik senkretizmin özel bir türü olarak; bir toplumun verili bir anında, farklı çağlarına ait inanç ögelerini barındırması durumunu anlamlandırmak için dini akışkanlık kavramından yararlanılmıştır. Bu dünyadan sonra insanın başına neler geleceği ve dünyanın sonunun ne olacağını aktaran eskatoloji mitlerine yalın bir örnek oluşturan Sarı Öküz Miti, Türklerin henüz İslamiyeti benimsemeden önceki inançları içerisinde yer alan doğacılık, canlıcılık, atalar kültü, şamanistik ögelerle İslam’ı harmanlanarak günümüze taşımıştır. Araştırma-nın sınırları kapsamında mitsel anlatı, bir yandan Kıbrıs Türkleri’nin din kültürünün evrimi içerisindeki önemli durakları hakkında ipuçlarını elde etmemizi sağlarken, bir yandan da kutsal simge ve imgelerin, din değişimlerine rağmen hemen kaybolmadığını; toplumsal gereksinimlere uygun bir şekilde aktarıldığını bizlere göstermiştir. Bu durum tam da dinî akışkanlık kavramına karşılık gelmektedir.