MSY Dergi 2024/43. Sayı (Aralık): AFET YÖNETİMİ
Doğa kaynaklı afet (natural disaster); deprem, sel, heyelan, çığ, kuraklık, fırtına, dolu, hortum, göktaşı düşmesi v.b. gibi oluşumu engellenemeyen jeolojik, meteorolojik, hidrolojik, klimatolojik, biyolojik ve kaynağı dünya dışında olan tehlikelerden kaynaklanan doğa olaylarının sonuçlarına verilen genel bir kavramdır. Türkiye, deprem, heyelan, sel, çığ gibi birçok doğa kaynaklı afetin yanı sıra jeopolitik konumu nedeniyle beşeri kaynaklı afet diyebileceğimiz insani krizlerle de sıkça karşı karşıya kalabilen bir ülkedir. İnsani krizlerin ve afetlerin risklerini ölçmek ve sıralayabilmek amacıyla oluşturulan risk yönetimi endeksine göre Türkiye, Küresel Risk Endeksi’nde 4.9 (daha önce 5.0) endeks puanı ile “yüksek risk” grubundaki ülkeler arasında bulunmaktadır. Doğa kaynaklı afetler bakımından en yüksek riski 9,3 puan ile deprem taşımaktadır. Yerinden edilmiş insanlar risk puanı 9,3 ile dikkat çeken diğer yüksek risk puanı olup, bu durumda iç karışıklıklardan kaçarak Türkiye’ye gelen sığınmacıların etkisinden söz edilebilir. Ayrıca en yüksek risk puanını taşıyan deprem doğal afetinin de ülkemiz açısından vahim sonuçları acı deneyimlerle yaşanmıştır.
Modern anlamda afet yönetimi; afetin önlenebilmesi ve zararlarının azaltılabilmesi için afetlerin iyi tanınması, risklerinin bilinmesi, tehlike ve risk gerçekleşmeden evvel gerekli önlemlerin alınması için herkesçe verilen mücadeledir. Bu mücadelede sade bir vatandaştan tüm kamusal makamlara kadar herkes görevlidir ve sorumluluk sahibidir.
Afet, az gelişmiş ya da gelişmekte olan devletleri ekonomik açıdan ve kaynak kaybı sebebiyle diğer ülkelere nazaran daha çok etkilemektedir. Meydana gelen bu kaynak kaybı halihazırda zor durumda olan devletleri afetlere karşı daha savunmasız hale getirmektedir. Bu açıdan özellikle bu gibi ülkelerde afet risklerini azaltmaya yönelik çalışmaların yapılması daha fazla önem arz etmektedir. Bu kapsamda afet yönetimi; afetlerin meydana gelmesinin engellenmesi, meydana gelmesi halinde ise mevcut zararların en aza indirilmesi, afet sonrası oluşan durumlara çabuk ve etkili şekilde müdahale edilmesi, afetzedeler için daha güvenli ortam oluşturulması ve toplumun her kesiminin katılmasıyla birlikte verilen mücadele olarak belirtilmektedir.
Ülkemizde doğal afetlerle ilgili yasal düzenlemelerin ve kurumsal yapılanmanın etkili ve yeterli olup olmadığı genellikle büyük afetler sonrasında tartışılmaktadır. Doğal afet meydana geldikten sonra gerekecek acil yardımlar için aceleci çözümlere odaklanılmaktadır. Ancak çok net olarak anlaşılmıştır ki, çıkarılan düzenlemeler ve harekete geçirilmesi gereken kurumlar sistematik olarak belirlense de ortaya çıkan sorunların acil olarak çözülmesi mümkün olamamıştır. Meydana gelen her doğal afet sonrasında, güncel problemlere yüzeysel çare getirmeye çalışan kamu kurumları, akılcı ve kalıcı çözümler üretememiştir. Bu sebeple de her yeni afet yeni yasal düzenlemelerin ve kurumların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Esasen her seferinde, mevzuatta bir eksiklik olmadığı, uygulamada sorunların bulunduğu hususuna vurgu yapıldığı dikkat çekicidir.
Türk afet yönetimi mevzuat açısından yeterli düzeydedir. Ancak en son meydana gelen Maraş depremi ile net bir şekilde mevzuatın uygulanmasında sorun olduğu anlaşılmıştır. Yetkili kamu kurumları üzerlerine düşen görevleri yerine getirememiş, hangi kurumun hangi alanda hizmet vermesi gerektiği hususu ilk anda tam olarak anlaşılamamış ve harekete geçirilememiştir. Bu anlamda yetkili kurumların koordine edilmesi, nitelik ve nicelik açısında etkili personelin görevlendirilmesi, özellikle saatlerin ve hatta dakikaların önemli olduğu arama kurtarma ve ilk yardım faaliyetleri açısından çok önemlidir.
Devletin afet yönetimine ilişkin yükümlülüğünü artıracak önemli bir sorun da ‘iklim değişikliği’dir. Bütün sektörleri etkileyen küresel bir sorun olarak karşımıza çıkan iklim değişikliği, pek çok doğal afeti de tetiklemektedir. İklim değişikliği; su döngüsünde ve yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum vb. meteorolojik olaylarda artışlar gibi sonuçlara neden olmaktadır. Bu çerçevede belirtilmelidir ki, kuraklık ve susuzluk, orman yangınları, tarımsal ürünlerde azalma, vektör kaynaklı hastalıklarda artış, deniz seviyesinin yükselmesi gibi doğal afetler iklim değişikliğinden kaynaklanmaktadır. Küresel bir sorun olarak iklim krizinin etkilerinin tüm dünyada daha fazla hissedilmesi, doğal afetlerin görülme sıklığı ve biçiminin değişmesine neden olmaktadır. İklimdeki değişikliklerin ve aşırı hava olaylarındaki artışın, açlık ve yetersiz beslenmedeki küresel artışın arkasındaki nedenler arasında yer aldığı bilinmektedir. Esasen açlık ve yetersiz beslenme ile küresel olarak mücadele edilmeye çalışılmaktadır ve önemli bir insan hakkı sorunudur. Ancak iklim değişikliği, açlık ve yetersiz beslenmeyle mücadelede şimdiye kadar kaydedilen ilerlemeyi tersine çevirmekle tehdit etmektedir. Bu sebeple, iklim değişikliğinin ekonomiye etkisi, gerek ürün verimliliği açısından gerekse de mevcut verimliliğin muhafaza edilmesi için yapılacak her bir ilave etkinliğin maliyeti açısından düşünülmesi gerekmektedir ve gıda güvenliğinin sağlanabilmesi için bu sektöre ilişkin yatırım ve dönüşümlere önem verilmelidir.
Bu nedenle, “ekolojik kriz çağı” olarak adlandırılan bu dönemde, küresel ölçekte doğal afetlerle dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de daha fazla karşılaşabilmektedir. Bu nedenle, afet yönetimi ve çevresel güvenlik arasındaki ilişkiye daha fazla önem verilmeye başlanmıştır.
Bu çerçevede, pek çok doğal afetin yaşandığı ülkemizde “Afet Yönetimi’ kamu yönetiminde çok önemli bir yer tutmaktadır ve gittikçe artacağı anlaşılmaktadır. .Aktif ve etkili bir afet yönetimi için; sistemsel yapılanmanın ve faaliyet kapasitesinin hem merkezi hem de yerel düzeyde gün geçtikçe önem verilmesi gereken konulardandır. Bütün bu konuları tartışmak ve yeni önerilerde bulunmak amacıyla, Memleket Siyaset Yönetim Dergisinin 2024 yılının Aralık sayısının teması ‘Afet Yönetimi’ olarak belirlenmiştir. Konunun pek çok yönü bulunmaktadır. Yasal ve kurumsal yapı ile birlikte farklı sektörleri doğrudan ilgilendiren bu konu ile ilgili yeni çalışmaların literatüre ve uygulamaya katkı sağlayacağı açıktır.
Yazıların gönderilmesi için son tarih: 1 Eylül 2024
Sayı Editörü: Prof. Dr. Süheyla Suzan GÖKALP, suheyla.gokalp@hbv.edu.tr