Küreselleşme süreciyle yüz yüze gelinmesi, neden ve nasıl etnik bilinç ve mücadelelerin kalıcı oldukları sorusunu gündeme getiriyorsa, bu konuda sıklıkla dile getirilen bir başka soru da bunların kökeniyle ilgilidir. Bir süredir söz konusu olduğu üzere etnik gruplar arası çatışmaları ve hatta etnik öz- farkındalığın kalıcılığını, ekonomik etkenlerin bir fonksiyonu olarak yorumlayan epey baskın bir eğilim bulunmaktadır. Marksizm, bu argümana bilimsel bir çerçeve ve sağlamlık kazandırmakta önemli rol oynamıştır. Ancak bu argüman, yalnızca Marksist öncüllerden kaynaklanmamaktadır. Bu etkenlerin, piyasa ideolojisi bağlamında etkili olduğu da aynı ölçüde söylenebilir. Hem Marksist hem de piyasa ideolojileri bağlamında benimsenen bu eğilimin, daha önceki tavır gibi sorunu anlamakta ve bizi kıymetli çözümlere götürecek patikalara işaret etmekte yetersiz olduğu ortaya çıkmıştır. Marksist bağlamla ilgili olarak, bu açıklamayı Sovyetler Birliği’nin çöküşüne dayanarak yapmadığımı belirtmeliyim; aksine önermemi, bu Birlik’in ömrü boyunca, hatta en müreffeh dönemleri sırasında durumun nasıl olduğuna bakarak ifade ediyorum. Aslında, devasa ve karşılıklı olarak birbirine bağımlı bir ağ olarak düzenlenmiş Sovyet Cumhuriyetleri arasındaki çok yakın ve sıklıkla dengeli ekonomik ilişkilere rağmen, resmi propagandanın reklamını yaptığı ve sergilediği farklı uluslar arasındaki gerçek “kardeşlik” hiçbir zaman sağlanamadı; Birlik’in çöküşünün ardından kanlı savaşlara yol açan çatışmalar, neredeyse düzenli iniş çıkışlarla, özellikle de (çoğu durumda aslında sözde bilimsel olan) kültürel ve bilimsel tartışmalar dış görüntüsüyle birçok farklı biçimde gün ışığına çıkan gizli eğilimler olarak zaten mevcuttu
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Yorum |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 10 Nisan 2015 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2015 Cilt: 39 Sayı: 1 |