Vatandaşlığın kazanılmasını düzenleyen politikalar artan uluslararası göç ve insan
hareketliliği başta olmak üzere çeşitli gerekçelerle yeniden düzenlenmekteler.
Vatandaşlığın tahkim edilmesi, liberalleşmesi, kısıtlanması, piyasalaşması, etnikleşmesi
veya etniksizleşmesi gibi çeşitli kavramlar karşılaştırmalı vatandaşlık çalışmaları
tarafından farklılaşan politika çerçevelerini açıklamakta kullanılmaktadır. Bu
makale, Türkiye’de vatandaşlığın sonradan kazanılması süreçleriyle ilişkili mevcut
politika değişikliğini küresel eğilimler ve kavramsal tartışmalar bağlamında okumayı
önermektedir. Bugünkü dönüşümün boyutlarını anlamak için, ilk olarak cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana uygulanan vatandaşlık politikasına odaklanmaktadır. Ulus-devlet
inşasıyla iç içe geçmiş bir biçimde şekillenen Türk vatandaşlığı rejiminin baskın özelliği
etnik ve dinsel seçiciliktir. ‘Soydaş’ olmayanı içerme ancak asimilasyon zorunluluğuyla
söz konusu olmuş, bu nedenle sadece belirli tarihsel-kültürel ve ideolojik sınırlar
çerçevesinde Türklüğe asimile edilebilir bulunan veya Türkleşeceği öngörülen belirli
(Sünni) Müslüman gruplar Türk vatandaşlığını göçmen olarak kazanmış, bunun
dışında kalanlar ise dışlanmışlardır. İkinci olarak, bu makale kısmen küresel eğilimleri
takip etse de, AKP’nin kendi siyasal ve ekonomik ajandasıyla yürüttüğü vatandaşlık
uygulamalarının geçmiş dışlayıcı ilkede ne tür bir değişime yol açtığını tartışmaktadır.
İstisnai vatandaşlık uygulamasının sistematik bir biçimde kullanılmasıyla gerçekleştirilen
bu politika değişikliği, yatırımcı vatandaşlığı ve Suriyeli sığınmacılarından vasıflarına göre
seçilenlere Türk vatandaşlığı kazandırılmasıyla belirgin hale gelmiştir. Bu politikada sınırlı
bir etniksizleşme sınıfsal seçicilikle kesişir ve iki yönden önceki uygulamalardan kısmen
farklılaşır: Cumhuriyet tarihi boyunca Arap etnisitesinden olan yabancıların kitlesel
ölçekte vatandaşlık kazanması yeni bir olgudur. Bu nedenle mevcut durum yeni bir
içericiliğe ve kısmi bir etniksizleşmeye karşılık gelmektedir. Ancak sığınmacılar arasında
Suriye uyrukluların seçilmesi, Suriyeliler içinde de etnik, mezhepsel, dinsel ve sınıfsal
hiyerarşilerin gözetilmesi etniksizleşme eğiliminin açık sınırlarına işaret eder. İkincisi
ise yatırımcı vatandaşlığıyla Türk vatandaşlığı rejimine giren piyasalaşma eğilimidir.
Her iki uygulamada da faydacı ve araçsallaştırıcı yöntem, amaç ve söylem egemendir.
Faydacı yaklaşım yatırımcı vatandaşlığı ve vatandaşlığın piyasalaşması eğiliminde
çok daha açıktır. Burada gözlenen liberalleşme ekonomik anlamıyla uygulanmakta
ve vatandaşlığın dışsal niteliğini -pasaportu- belirli bir ekonomik fayda karşılığında
sağlamaktadır. Bunun yanında Türkiye’de istisnai vatandaşlık uygulamasının kural hale
gelişi kimi özellikleriyle siyasal sistemin güncel yapısal dönüşümüyle çakışmakta ve
siyasal merkezileşmeyi yeniden üretmektedir. Geçici koruma statüsündeki Suriyeli
sığınmacıların kendilerinin genel yoldan başvuruyla vatandaşlık kazanması hukuken
olanaklı olmadığından, istisnai yoldan vatandaşlık kazanmaları bütünüyle siyasi ve
bürokratik erkin takdir yetkisinin kullanılmasıyla gerçekleşmektedir. Sonuç olarak
her ne kadar geçmiş etnik dışlayıcılık biçimlerinden birini zayıflatmış olsa da, mevcut
durumda şeffaf ve eşitlikçi bir mekanizmayla işletilmeyen, hak-temelli ve topraksal bir
vatandaşlığın inşasını hedefleyen çoğulcu bir uyum söylemiyle desteklenmeyen seçici
pratikler etniksizleşmenin ve içericiliğin somutlaşmasının önüne geçer. Bu durumda
keyfiyet ve siyasal ajandanın belirleyici olduğu mekanizmalarla vatandaşlık istisnai
yoldan verilen bir imtiyaz olarak araçsallaşır.
Vatandaşlık Etnisite İstisnai Vatandaşlık Etniksizleşme Vatandaşlığa Kabul.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makale / Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 14 Mart 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 45 Sayı: 1 |