Özet
Bu yazının amacı, mekânın kendine içkin dinamiklerini, farklılıklarını,dönüşümlerini, gerilimlerini ve toplumsal süreçler izleğinde tezâhür eden farklı simgeselliklerini tarihsel ve kuramsal bağlamda ele alıp neoliberal ve postendüstriyel gelişimler ışığında bir araştırma nesnesi olarak öznel yorumlara neraddede imkân verebileceğini sorgulamaktır. Bunu yaparken kuramsal olarak 1960’ların dünya devriminin kentsel coğrafya ve kent sosyolojisinin postmarksist fikir ve yorumlarından -özellikle Henri Lefebvre ve Edward Soja’nınfikirlerinden- metaforik olarak da Jorge Luis Borges’in Alef adlı kısa hikâyesinden, tarihsel bağlam olarak da sanayi sonrası toplumların hem Türkiye’de hem de batıda meydana getirdiği entelektüel kırılmanın olanaklarından faydalanacağım. Mekâna kendinden menkul bir simgesellik atfetmenin tehlikelerinden ve kısırlığından bahseder Henri Lefebvre: mekânı çalışmanın sırrı, onu bir şeylere benzetmek ve bu benzerlikler üzerinden bir analojiler zinciri yaratmaktan geçmez. Ne var ki; gündelik hayatımızın ve akademik yazıpçizme eylemliliklerimizin pek çoğunda mekân ya içi doldurulması gereken bir tablo olarak ya da hâlihazırda analizi ve izâfeti kurulmuş bir nesne olarak çıkar. Buradan hareketle bu yazı, toplumsal fenomenler ve mekânsal bir izlek olarak totalitenin ve bütünlük anlayışının mekânsal evrimini araştırır ve mekânın bütünlüğün ayrılmaz bir parçası olduğunu iddia eder. Bizzat mekânın kendisi toplumsal ilişkilerin ürünü ve bu ilişkilerin üreticisidir.
Abstract
This paper attempts to bring together the differential characteristics, immanent dynamics, and tension laden transformations of spatial forms and transposethese divergent meanings and the underlying interrelationships of a different order ensconced in the social context prevalent at our neo-liberal and postindustrial contemporary period. In doing so, this paper purports to draw on froma philosophical and socio-theoretical literature that emerged during the 1960s world revolutionary social movements and the ensuing theoretical rupture that arose from and within the incubatory atmosphere of those movements;and especially, tries to foreground Henri Lefebvre and Edward Soja’s ideason the relations between space and society-which we can aptly call as a self reflexive geographic-historical materialism. As a corollary, and following the footsteps of Soja, I will also try to grapple with an enigmatic metaphorical narrative employed by Jorge Luis Borges, in a short story titled, The Aleph,published in 1945. I suggest that studies on space have for long emasculated the immensely potent and problematically fertile possibilities inherent in the dialectical tensions between space and society. Lefebvre’s idea resonates with my suggestion regarding how to approach the relationship between the social phenomenon and the spatial and philosophical idea of totality, or, universality. Space is a product of social relations, and insofar as the spatial configurations harbor those social struggles, differentiations, divergences, and disguised discontent, social relations are born out of space.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makale / Articles |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Nisan 2013 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2013 Cilt: 37 Sayı: 1 |