Artificial intelligence technologies are rapidly developing and playing an active role in almost every aspect of social life. These technologies are usually evaluated in ethical, legal, technical or professional contexts; therefore, their political effects are often left in the background. However, artificial intelligence is not only a technical tool but also a technique of governance that functions within the framework of certain political rationalities. In this context, the study addresses the politicization process of artificial intelligence as a contemporary extension of classical power relations and evaluates it through Michel Foucault's concepts of biopolitics and governmentality.
The main claim of the study is that the dangerousness or usefulness of artificial intelligence technologies is shaped by the political context in which they are situated, rather than their technical qualities. Therefore, whether or not a technology is a tool of domination does not stem from its nature, but from the strategies of power within which it functions. Artificial intelligence is used to monitor, predict and direct the behavior of individuals, creating a space where classical techniques of power are reproduced in more rational and invisible forms. In this study, this transformation is analyzed through how individuals are subjectivized within the framework of governmentality and how the population is reduced to a manageable category. As a result, while artificial intelligence reduces the visibility of power, it emerges as a new and effective technique of political power through algorithmic decision mechanisms that operate in line with knowledge-based norms.
Yapay zekâ teknolojileri günümüzde hızla gelişmekte ve toplumsal yaşamın hemen her alanında etkin bir rol üstlenmektedir. Bu teknolojiler genellikle etik, hukuki, teknik ya da mesleki bağlamlarda değerlendirilmekte; dolayısıyla siyasal etkileri çoğu zaman geri planda kalmaktadır. Oysa yapay zekâ, yalnızca teknik bir araç değil, aynı zamanda belirli siyasal rasyonaliteler çerçevesinde işlev gören bir yönetim tekniğine dönüşmektedir. Bu bağlamda çalışma, yapay zekânın siyasallaşma sürecini, klasik iktidar ilişkilerinin çağdaş bir uzantısı olarak ele almakta ve Michel Foucault’nun biyopolitika ve yönetimsellik kavramları üzerinden değerlendirmektedir.
Çalışmanın temel iddiası, yapay zekâ teknolojilerinin tehlikeli veya yararlı hale gelişinin teknik niteliklerinden çok, yerleştikleri siyasal bağlama göre biçimlendiğidir. Bu nedenle, bir teknolojinin tahakküm aracı olup olmaması onun doğasından değil, hangi iktidar stratejileri içinde işlev kazandığından kaynaklanır. Yapay zekâ, bireylerin davranışlarının izlenmesi, öngörülmesi ve yönlendirilmesinde kullanılarak klasik iktidar tekniklerinin daha rasyonel ve görünmez biçimlerde yeniden üretildiği bir alan yaratmaktadır. Bu çalışmada, söz konusu dönüşüm, yönetimsellik çerçevesinde bireylerin nasıl özneleştirildiği ve nüfusun nasıl yönetilebilir bir kategoriye indirgendikleri üzerinden analiz edilmektedir. Sonuç olarak yapay zekâ, iktidarın görünürlüğünü azaltırken, bilgiye dayalı normlar doğrultusunda işleyen algoritmik karar mekanizmaları aracılığıyla yeni ve etkili bir siyasal iktidar tekniği olarak belirmektedir.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | Alan Eğitimleri (Diğer), Kamu Yönetimi |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Temmuz 2025 |
Gönderilme Tarihi | 30 Haziran 2025 |
Kabul Tarihi | 26 Temmuz 2025 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 15 Sayı: ISRIS 2025 |
Bilginin ışığında aydınlanmak dileğiyle....
ODÜSOBİAD