Din ile kültür arasında
karşılıklı ilişki söz konusudur. Yani din bir taraftan içinde doğduğu kültürü
kendi esasları doğrultusunda dizayn etmekte, diğer taraftan kültürün değer ve
imkânlarına göre kendisine yaşam ve uygulama alanı bulmaktadır. Zira dinler
sosyal ve ahlakî değerlerle ilgili ortaya koydukları kurallarla kültürel
sahanın biçimlenmesinde etkili olmuşlardır. Dinler sadece Allah’ın varlığı,
sıfatları, âlemin var edilişi gibi ontolojik meselelere açıklama getirmemişler
toplumsal hayatı düzenleyen ahlak ve hukuk kurallarıyla ilgili esaslar ortaya
koyma suretiyle kültürlerin inşasında önemli rol oynamışlardır.
Kutsal mabetler, dinî ritüeller,
ayin ve törenler dinin kültürel tezahürleri olarak ortaya çıkmıştır. Örneğin Eski
Yunan’da olimpiyat oyunları Tanrı Zeus’u anmak ve bölgede barışı sağlamak
amacıyla düzenlenmiştir. Değişik kültürlerdeki dans figürlerinde ana temanın
kendini Tanrı’ya sunma olması, dansın da dinî kökenli kültürel bir unsur
olduğunu göstermektedir. Sosyal bilimlerde dinin antropolojik, sosyolojik ve
psikolojik işlevleri üzerinde durulmuş ve “beşerî/dünyevî
bir sistem”, yani ilahî menşeli değil de, tabiat ya da toplum menşeli
olduğu ileri sürülmüştür.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | MAKALE |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 27 Kasım 2018 |
Gönderilme Tarihi | 3 Ekim 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 8 Sayı: 3 |
Bilginin ışığında aydınlanmak dileğiyle....
ODÜSOBİAD