Günümüzde yaşamın kaçınılmaz bir parçası haline gelen kaygıyı, genel anlamda, insanın doğasında mevcut çevresel ve psikolojik olaylara gösterilen duygusal bir reaksiyon olarak tanımladığımızda evrensel ve normal bir insanın duygusu olduğunu kabul etmekte güçlük çekmeyiz. Dar anlamda kaygıyı, kaynağı ve başlangıcı bilinçsiz olmasına rağmen bilinçli bir şekilde hissedilen beraberinde bazı fizyolojik değişmelerin de görüldüğü hoş olmayan bir yaşantı olarak tanımladığımızda, nedenli evrensel olursa olsun bu duygunun normal olduğunu kabul edemeyiz. Nitekim kaygı yaşantısının hoş olmama özelliği onu, olumsuzlaştırmış ve normal olmayan davranışların kökenine yerleştirmiştir (Öner, 1971, s. 1.) Çağımızın hastalığı olarak nitelendirilen ve günümüz psikolojisinde giderek kullanılma sıklığı artan bir kavram olan kaygı, Freud'e göre, korku ile eş anlamlıdır. Dışardan gelen tehlike ile orantılıdır. Jersîld ise, kaygıda belli başlı duygunun korku olduğunu fakat korku gibi duyulan bir şey olmadığını belirtilmiştir (Jersild, 1979, s. 404). Korku ile kaygı arasındaki ayırım öznellik ve nesnellik boyutuna dayandırılmasından gelmektedir. Korku benliğe ve varlığa yönelen algılanabilir olan bir tehdit ya da tehlike karşısında akılcı olan aynı zamanda kaçma davranışlarını başlatan duygusal bir tepkidir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Eğitim Üzerine Çalışmalar |
Bölüm | İçindekiler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 27 Kasım 2014 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 1991 Cilt: 6 Sayı: 1 |