Öz: Şerif Mardin’in kuramsallaştırdığı merkez-çevre ilişkisi Türkiye’de siyasal ve akademik alanda uzun bir zamandır tartışılmaktadır. Bu tartışma düzlemi sadece teorik düzeyde gerçekleşmeyip sanat gibi birçok disiplin için projeksiyon olma durumundadır. Bu sanat yapıtlarının en önemlileri, özellikle 2000’li yıllarda başlayan ve politik taşra sineması olarak adlandırılan yapıtlardır. Bu yapıtlarda taşra genel olarak geriliğin, değişmemenin, politik statükonun mekanları olarak resmedilmiş ve bu çerçeveden işlenmiştir. Buna karşın Cumhuriyetten bu yana işlenen bu temanın hiç değişmeden günümüze kadar gelebilmesi oldukça ilginç bir durum oluşturmaktadır. Bunun birçok nedeni mevcuttur. Çalışmada bu temayı besleyen merkez-çevre paradigmasının oluşturduğu tartışma evrenine içkin analizler ve eleştiriler yapılmıştır. Bu analiz ve eleştiriler merkez ya da çevreyi idealize etmeden yürütülmüştür. Türkiye’de yaşanan sert politik süreçler ve kutuplaşmaların katkısı ve tarihsel olarak yanlış ya da eksik üretilen teorik gelenek, merkez-çevre kuramının nesnelliğini aşındırmış ve karşılıklı bir delüzyon yaratmıştır. Makale bu eksende Emin Alper’in Kurak Günler filmini ele alıp, yukarıda anlatılanların projeksiyonuyla değerlendirmiştir. Ayrıca dönemin yarattığı öznelliklerin ve sinema sanatına içkin finansal dinamiklerin bu yönetmenlerin taşrayla ilgili sanatsal tavırlarına nasıl etki ettiği tartışılmıştır. Taşranın bahsedilen yönetmenlerin bakış açısında ifade bulan, sözde donukluğu, ilişkisizliği ve bağlamsızlığı da değişen dünya perspektifinden eleştirilmiştir.
Bu çalışmanın tüm hazırlanma süreçlerinde etik kurallara uyulduğunu beyan ederim. Aksi bir durumun tespiti halinde PEK Dergisinin hiçbir sorumluluğu olmayıp, tüm sorumluluk şahsıma aittir.
Destekleyen herhangi kurum yoktur.
Abstract: The center-periphery relationship theorized by Şerif Mardin has been debated in the political and academic spheres in Turkey for a long time. This plane of discussion does not only take place at the theoretical level, but is also a projection for many disciplines such as art. The most important of these works of art are the works that started especially in the 2000s and are called political provincial cinema. In these works, the provinces are generally portrayed as places of backwardness, of not changing, of the political status quo, and are treated from this framework. On the other hand, it is quite interesting that this theme, which has been treated since the Republic, has survived to the present day without changing. There are many reasons for this. In this study, analyses and criticisms inherent to the universe of debate formed by the center-periphery paradigm that feeds this theme have been made. These analyses and criticisms have been conducted without idealizing the center or the periphery. The contribution of harsh political processes and polarizations in Turkey and the historically inaccurate or incomplete theoretical tradition has eroded the objectivity of the center-periphery theory and created a mutual delusion. On this axis, the article analyzes Emin Alper's Kurak Günler (Dry Days) and evaluates it through the projection of the foregoing. In addition, it is discussed how the subjectivities created by the period and the financial dynamics inherent in the art of cinema affect these directors' artistic attitudes towards the countryside. The dullness, irrelevance and context lessness of the countryside as expressed by the directors are also criticized from the perspective of the changing world.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Karşılaştırmalı Siyasi Hareketler, Siyasal Teori ve Siyaset Felsefesi, Türk Siyasal Hayatı |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 25 Eylül 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 29 Eylül 2024 |
Gönderilme Tarihi | 10 Temmuz 2024 |
Kabul Tarihi | 27 Ağustos 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 8 Sayı: 3 |
Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.