Since the second half of the last century, capitalism has earned the prefix "bio" as scientific and technological advancements have brought commodification processes down to microscopic levels. However, classical liberal theory, which defines the acquisition of private property through "individual," "body," and "labor," falls short of addressing the question of ownership of biological materials. For instance, whose property is the dead body? Is it res nullius (unowned), as American courts suggest? Is it the property of the deceased, their relatives, or the state? Or to what extent do living persons own the parts of their body? Are their organs, blood, oocytes, sperm, stem cells, DNA, and ultimately the deceased body considered private property? Can the compensation of blood donors or the sale of one's kidney be morally and politically justified? Who is the true "sovereign": the individual or the state? In short, are the biocapitalist subjects individually sovereign over their life and body? This article posits that understanding (self-)ownership requires considering both theoretical justifications and socio-political processes. Whether concerning a piece of land or the biological parts of the human body, the complexities of ownership and sovereignty remain highly obscured without examining the commodification trends of capital, the state-citizen relationship, and the underlying ideological conflicts. Furthermore, this study stresses how subjectivity changes with the translation of the undiscovered universe within the human body into familiar legal and/or political-economic discourses and critically investigates the evolution of self-ownership and self-sovereignty from Locke to Foucault.
Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısından itibaren bilimsel ve teknolojik gelişmelerle metalaştırma süreçlerini mikroskobik seviyelere indiren kapitalizm, “biyo” ön ekini hiç şüphesiz hak ediyor. Ne var ki, klasik liberal kuramın “birey”, “beden” ve “emek” üzerinden tanımladığı özel mülk edinimi, biyokapitalizmin odağındaki biyomateryallerin kimin olduğu sorusunu cevaplamaya yetmiyor. Örneğin, Amerikan mahkemelerinin res nullius (kimsenin malı) kabul ettiği ölü beden gerçekte kimin mülküdür? O bedene sahip olanın mı, yakınlarının mı, yoksa devletin mi? Ya da yaşayan bir insan kendi bedeninin parçalarına ne ölçüde sahiptir? Kişinin organı, kanı, oositi, spermi, kök hücresi, DNA’sı ve nihayetinde ölü bedeni onun mudur? Kan bağışçılarına ödeme yapılması ya da bir kişinin böbreğini organ piyasasında satması ahlaken ve siyaseten gerekçelendirilebilir mi? Buna ilişkin kararların alınmasında gerçek “egemen” kimdir? Birey mi, devlet mi? Kısaca, biyokapitalist öznenin öz-sahipliği (self-ownership) ve öz-egemenliği (self-sovereignty) sorunu nasıl yorumlanabilir? Bu makale, biyomateryallerin mülkiyet biçiminin belirlenmesinde kuramsal gerekçelendirmeler kadar sosyo-politik süreçlerin de etkili olduğunu vurgular. Zira ister doğadaki bir toprak parçası ister bedeninin parçaları olsun, mülkiyet ve egemenlik meselesi sermayenin metalaştırma ve ticarileştirme eğilimleri, devlet-yurttaş ilişkisi ve nihayetinde ideolojik çekişmeler olmaksızın tam olarak anlaşılamaz. Ayrıca, bu çalışma henüz bütünüyle keşfedilmemiş beden-içindeki evrenin bizlere tanıdık gelen hukuki ve/ya politik-ekonomik bir dile tercüme edilmesiyle dönüşen öznellik biçimlerine değinir ve insan bedeninin bilimsel araç ve metotların izin verdiği ölçüde bilinir kılınmasıyla şekillenen öz-sahiplik ve öz-egemenlik meselelerini Locke’tan Foucault’ya irdeler.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Beden Sosyolojisi, Sağlık Sosyolojisi, Siyaset Sosyolojisi |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 24 Mart 2025 |
Yayımlanma Tarihi | 26 Mart 2025 |
Gönderilme Tarihi | 2 Aralık 2024 |
Kabul Tarihi | 20 Ocak 2025 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 9 Sayı: 1 |
Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.