Ütopya ve distopyalar mevcut toplumsal yapıdaki işleyişe göre
kurgulanmaktadır. Ütopyalar daha iyiyi ve güzeli temsil ederken distopyalarda
kaygı ve karamsarlıklar aktarılmaktadır. Çalışma kapsamında ütopya ve
distopyalarda cinsiyet ilişkilerini ortaya koyarak distopyaların sosyal
gerçeklik ilişkisi mercek altına alınmaktadır. Bu noktada cinsiyet ilişkisi
konusunda gelinen süreç ve tüketim olgusu tartışılmaktadır. Distopik eserlerde toplumsal
yapının üretim ve tüketim odaklı bir işleyişe sürüklendiği görülmektedir.
Özelikle sanayi devrimi ile birlikte ekonomik yapının dönüşümü toplumsal yapıda
çeşitli kaygıları doğurmuştur. Bu korku ve güvensizlik ortamı distopyalara da
yansımıştır. Ancak yakın tarih ve günümüz şartları dikkate alındığında
distopyalarda belirtilen endişelerin sosyal gerçeklik bağlamında olağan
kılındığı görülmektedir. Bilim ve teknolojinin gelişmesi, insanların gözetim
altında tutulması ve tüketime yönlendirilmesi noktasında önemli bir belirleyici
olmaktadır. Kültür formları, insani değerler ve cinsiyet ilişkileri tüketim
kültürünün birer metası olarak ortaya çıkmaktadır. Kadın, bu süreçte özgürlük
vaadi ile tüketim aracına dönüşmektedir. Tüketim toplumunda kadınlık ve erkeklikten
önce birey kavramı öne çıkmaktadır. Tüketim toplumunda birey, üretim ve tüketim
ile kıskaca alınan ve kimliksizleşme sorunu ile karşı karşıya gelen bir kurbana
dönüşmektedir. Çalışmanın amacı, kadının sosyal gerçeklikler bağlamında tüketim
toplumunda kimlik problemini tartışmaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 26 Aralık 2018 |
Gönderilme Tarihi | 17 Haziran 2018 |
Kabul Tarihi | 25 Aralık 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 4 Sayı: 4 |