Makalede bir metindeki
cinaslar ve deyimlere dayanan söz oyunlarından kaynaklanan sorunları çözebilmek
için çeşitli imkânlar gözden geçiriliyor. Bu sorunlar, çeviride genellikle kaybolan cinasların
dil içi sistemine özgü ilişkilere (eşadlılık, eşseslilik,
eşyazımlılık, okşarlık, karşıt anlamlılık, sözcükler arasında ilişki
kurma olanakları) dayanmasından ve farklı dillerde nadiren örtüşen çok anlamlılıktan
doğar. Hem cinaslar, hem de çarpık deyimler sık sık kültüre özgü çağrışımlarla
yüklüdür. Aynı zamanda deyimler her kültüre göre değişen mecazi çağrışımlara
dayanmaktadır. Kendi başlarına ele alındığında söz oyunları
gerçekten tercüme edilemez gibi görünür. Ancak metinde, bir
işlev kazanırlar,
belli bir rol üstlenir ve onlar aracılığıyla yazar kamuoyunda belli bir
etki üretmek niyetindedir. İşte bu işlev ve bu
amaçlanan etki, metinde taşıdıkları anlamı oluşturur ve çeviride konkre
sözcükler ve dil ile oynamanın konkre
biçimi değil, işte bu anlam aktarılmalı, elbette bunların metinde aynı
yerde bulunması şart değildir. Analizimiz, Jacqueline Henry tarafından yapılan 1) izole söz
oyunları; 2) metinle bütünleşmiş öz oyunları ile 3)
dille oynamayı amaçlayan metin arasındaki ayrımı inceler. Buüç durumdan
her biri cinaslara farklı bir yaklaşımı gerektirir. Her duruma Fransız ve
İngiliz edebiyatlarından örnekler verilmiş, örneklerin Rusça, Bulgarca ve
sırasıyla İngilizce ve Fransızca çevirileri verilmiştir.
The paper focuses
on the possibilities for tackling issues arising from the use of puns and idiom-based
wordplays in a text. These issues result from the fact that puns are
exploiting, on the one hand, language-specific intralinguistic relations
between signs (homonymy, homophony, homography, paronymy, antonymy, word
affinities, etc.), which are lost, as a rule, when language is changed, and, on
the other hand, polysemy of the word which is only rarely the same in different
languages. Both puns and idiom-based wordplays often carry cultural-specific
references. Also, most of the idioms are usually derived from the metaphoric
associations which are specific to each culture. Considered separately, these
wordplays can often seem untranslatable. But incorporated into a text, they
assume a particular function, the author intends to produce a certain effect on
his audience by using them. And it is this function and this intended effect
that forms the sense of the wordplay within the text, the sense which is to be
rendered in translation, not the specific words themselves, nor the concrete
form of the wordplay, and not necessarily at the same place in the text. The
analysis follows the distinction made by Jacqueline Henry among 1/ isolated
wordplay; 2/ wordplay integrated in the text; 3/ text, the purpose of which is to play with language. Each of these three
cases demands a different approach in relation to the wordplay, which is
illustrated with examples from French or English literature and their
translations in Russian, Bulgarian and respectively in English or French.
Bölüm | Türk dili, kültürü ve edebiyatı |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 21 Nisan 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Sayı: 6 |