Translators’ “secondary” position has been
problematized for decades in Translation Studies. It is known that this
“asymmetrical power relation” stems from the literary theories which consider
text as a “closed” unit with an attained meaning and author as the determiner
of this very meaning. The asymmetry has tried to be “deconstructed” by the
declaration of the death of the author and poststructuralism. However, this
author discourse entails a wider perspective because it is not confined to only
Translation Studies or Literature and also it did
not start with the late colonialism. What is more, the “pluralistic”,
“individualistic” and poststructuralist new discourse can be seen as the
reincarnated form of the previous one. The “white western man” who positions
himself at the center of the world after the geographical discoveries and
Renaissance appeared with a discourse of “discoverer”, “ruler” and “determiner”
ultimate subject and carried this discourse to every field of life and every
discipline. As the western man defined himself as creator, all others turned
into objects which were obliged to show fidelity/loyalty to him. This situation
has projected into literature as “omnipotent author”. The poststructuralist
approach which claims to offer a “limitless, fragmented and pluralistic”
context can be seen as the intellectual basis of a new political project with
implicit power relations. Based on these politics of the “birth” and the
“death” of the author, this paper tries to analyze the methodological problems
and the future of Translation Studies which has experienced an unbridled
expansion for the sake of being interdisciplinary having broken apart from
theories and theory-based methodologies such as descriptivism.
The author discourse the death of the author translation studies poststructuralism
Çeviribilimde yazara karşın çevirmenin “ikincil”
bir konumda olması uzun yıllardır tartışılagelen bir sorunsaldır. Bu “asimetrik
güç ilişkisi”nin metni tek bir anlama sahip, “kapalı” bir birim ve yazarı
anlamın belirleyicisi olarak gören edebiyat kuramlarından kaynaklandığı
bilinmektedir. Söz konusu eşitsizlik, “yazarın ölümü” tartışmalarıyla sarsılmış
ve yapısalcılık sonrası bakış açısıyla
“söküme uğratılmaya” çalışılmıştır. Ancak bu yazar söylemi daha geniş bir
bakış açısıyla irdelenmelidir çünkü söz konusu söylem sadece Çeviribilim’e ya
da edebiyata ait olmadığı gibi son dönem sömürgecilik faaliyetleriyle de
başlamamıştır ve yazarı öldürerek yerine konulan “çoğulcu”, bireyci
yapısalcılık sonrası söylem de aslında yazarı doğuran söylemin (politik ve
ekonomik temelleri açısından) yeniden vücut bulmuş hali olarak görülebilir.
Coğrafi keşiflerle ve Rönesans’la kendini “bilen, düşünen özne” olarak dünyanın
merkezine koyan “Batılı beyaz adam”, “keşfeden,
hükmeden ve belirleyen” bir söylemle karşımıza çıkmış ve politik ve
ekonomik temellere dayanan bu söylemini hayatın her alanına, her tür disipline
taşımıştır. Dünyayı “keşfeden batılı adam” kendini “yaratıcı” olarak
tanımlayınca karşısındaki tüm ötekiler ona “sadakat” göstermekle yükümlü olan
“nesne”lere dönüşmüştür. Bunun edebiyata izdüşümü ise “kadirimutlak” yazar
olmuştur. Öte yandan, herkesin yazar olabileceği “sınırsız”, “parçalanmış” ve
“çoğulcu” bir ortam sunma iddiasındaki yapısalcılık sonrası bakış daha örtük
güç ilişkileriyle kurulmuş yeni bir siyasal projenin düşünsel ayağı olarak
görülebilir. Bu bildiri, kuramlardan, betimleyicilik gibi kuramsal temelli
yöntemlerden kopan ve disiplinlerarasılıkla dizginsiz bir açılıma giden
Çeviribilim’in bir disiplin olarak geleceği ve çeviribilim araştırmalarının
yöntembilimsel sorunlarını yazar söyleminin doğumu ve ölümünün politiğini temel
alarak incelemeye çalışacaktır.
Yazar söylemi yazarın ölümü çeviribilim yapısalcılık sonrası
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Dilbilim |
Bölüm | Türk dili, kültürü ve edebiyatı |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 21 Ağustos 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 - RumeliDE 2019.Ö5 - II. Rumeli [Dil, Edebiyat, Çeviri] Sempozyumu Bildirileri |