Tasavvufî geleneğin temel konularına şiirlerinde yer veren ve bu geleneğin tedrisinden geçtiği düşünülen XVI. yüzyılın mihver şâiri Fuzûlî’nin Farsça kaleme aldığı mensur Rind ü Zâhid adlı eserinde Muhyiddin İbnü’l-Arabî’den sonra sistemleşen vahdet-i vücûd düşüncesinin izlerini görmekteyiz. Eserde Rind ile Zâhid’i fikrî çerçevede karşılaştıran şâir, tevhid prensibine göre Hakk’a varılan yolun vahdet düşüncesinden geçtiği, bu yolda ikiliğe yer olmadığı ve bunu ancak muvahhidlerin başarabileceği kanaatindedir. Ayrıca, gönlün aklın ötesinde bir kavrayışa sahip olduğu, sırrın görünenin ötesinde görünmeyende bulunduğu hatta bâtının zâhirin içinde saklı olduğu, Rind ile Zâhid arasında münâzara edilen her meselelerin neticesinde varılan bir hakikat olarak karşımıza çıkarılmaktadır. Kâinatta tecellî eden her güzellik ilâhî güzelliğin bir tezâhürüdür. Temâşâ ettiğimiz her şey, bakış açımıza göre kötü gözükebilse de Hakk’ın sanat eseri olması hasebiyle hakîkatte güzeldir. Çünkü Allah her neyi yaratmışsa güzeldir. Muvahhid, her tecellînin bir nakış olup Nakkaş’a işâret ettiği hakikatini idrâk etmelidir. Çalışmamızda sûretten çok sîrete yönelmenin hakîkat yolundaki sâlik için en önemli hedef olduğunu belirten eser, tasavvufî kavram ve unsurlar göz önünde bulundurularak değerlendirilecektir.
Rind u Zahid, the prose work written in Persian language by Fuzuli, a leading 16th century poet who writes his poems on the most fundamental topics of the sufi tradition in which he was trained, as well, contains the traces of wahdat al wujud thought which was systemized after Ibn Arabi. Fuzuli compares Rind and Zahid intellectually in his work. He is convinced that according to the Tawheed principle, the only way that leads to the Creator is the path of wahdat in which there is no place for duality and that only muwahhideen can achieve it. In addition, it is revealed that the heart has an understanding beyond the mind, that the secret is in the invisible beyond the visible, even the invisible is hidden in the visible, as a truth that is reached as a result of every issue between Rind and Zâhid. Every beauty manifested in the universe is a manifestation of divine beauty. Although everything we deal with may seem bad from our point of view, it is in fact beautiful as the God is a work of art. Because whatever God has created is beautiful. Muwahhid should realize the truth that every manifestation is an embroidery and points to Nakkash.In this study, the work indicating that facing the sirat (the inner beauty) rather than the sūrat (the facial beauty) is of primary importance for the salik who is on the journey towards the Truth will be examined with the consideration of mystical term and elements.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Dilbilim |
Bölüm | Türk dili, kültürü ve edebiyatı |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 21 Aralık 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Sayı: 21 |