İnsanlar görme, işitme, koklama, dokunma ve tatma olmak üzere beş temel duyu sayesinde yaşadıkları ortamı algılarlar. Bu duyuların verdiği bilgiler sayesinde hayata tutunurlar. Her duyunun etkisi eşit ağırlıkta değildir. Günlük hayatta görme ve işitme duyuları ön plana çıkmış olsa da koklama, insanda gelişen ilk duyu olması ve doğrudan beyinde yer etmesi gibi ayrıcalıklara sahiptir. Doğduğu andan itibaren birçok kokuyla karşılaşan insan, bunları beynindeki koku hafızasında saklar. Hafızada yer eden bir koku duyulduğunda o kokuyla ilgili hatıraların canlanması “Proust Fenomeni” olarak adlandırılır. Günlük hayatta iyi ve kötü birçok kokuya maruz kalan insanların bunlar karşısında hissettikleri ve verdiği tepkiler birbirinden farklıdır. Bu çalışmada, Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun “Sümbül Kokusu” (1918) adlı hikâyesiyle Aka Gündüz’ün Odun Kokusu (1928) adlı romanı koku hafızası bağlamında ele alınıp incelenmeye çalışılmıştır. Güzel sanatlar söz konusu olduğunda görme ve işitme duyularının ön plana çıktığı, bunlar üzerine daha çok çalışıldığı görülmüştür. Bu çalışma ile koklama duyusu üzerine kurulan eserlerin incelenmesine bir parça katkı sağlayabilmek amaçlanmıştır. Türk edebiyatından bu iki eserin seçilme nedeni koku vasıtasıyla canlanan olumlu ve olumsuz hatıralara birer örnek teşkil etmeleridir. “Sümbül Kokusu” hikâyesinde koku olumlu hatıraları çağrıştırarak kahramanın manevi yönden uyanışına vesile olur. Odun Kokusu romanında koku olumsuz hatıraları canlandırsa da kadın kahramanın iç muhasebesi yaparak kendi hikâyesini anlatmasına imkân tanır.
Human beings perceive the environment where they live thanks to five basic senses listed as seeing, hearing, smelling, touching and tasting. They hold onto life thanks to the information provided through these senses. The impact of each of these senses is not equally weighted. Although the senses of seeing and hearing are often more prominent in the daily life, the sense of smell has the privileges such as being the first sense developing in humans and directly leaving a mark on the brain. Facing a number of scents from the day the human beings are born, they retain these scents in the scent memory of their brains. When a scent which has already left a mark in the memory is sensed, the revival of the memories regarding that scent is known as “Proust Phenomenon”.Being exposed to good and bad scents in their daily lives, people’s feelings and reactions to such scents differ from one another. This study has been conducted in an effort to review the story “The Scent of Hyacinth” (1918) by Ahmet Hikmet Müftüoğlu and the novel The Scent of Wood (1928) by Aka Gündüz through discussion in the context of scent. In fine arts, there almost exists a consensus on the fact that the senses of seeing and hearing come to the forefront, and these senses have been studied more. This study aims at providing a minor contribution to literary reviews on the sense of smell. The reason why these two literary works have been selected for this study is that each one sets an example to the good and bad memories revived by means of scents. In the story “The Scent of Hyacinth”, scent evokes good memories, and causes the spiritual awakening of the character. In the novel The Scent of Wood, although scent revives bad memories, it enables the female character to tell her own story by means of internal reckoning.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Dilbilim |
Bölüm | Türk dili, kültürü ve edebiyatı |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 21 Ekim 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Sayı: 30 |