The source of sunnah, in other words, the
question of what the sources of Prophet’s knowledge were, throughout the
history of Islamic thought, has been a matter of debate. The issue of the
source of sunnah wasn’t focused on in the period of the Companions (Sahaba). By
the end of the first century or the beginning of the second century, it came
into question. In terms of those who advocate different ideas about the
relationship between sunnah and revelation, it is believed that the question
that “What is the importance of that the source of the Prophet’s words and
practices is revelation” can create the common ground for the issue and
contribute to the perception of the concept. The practises of the Prophet and the
Companions -after the Prophet’s death- show that there is a correlation between
that the features of oral text as being revealed and being written form and
reading for worship. All these features are directly related to the thought of
that the revelation is guarded verbal (lafzan). In the beginning of the period,
the stages which hadith went through in its process of recording were keep
going opposite to stages of Qur’an in its process of coming down (nuzul) and
being compiled into a book (Mushaf). However, after that Qur’an was compiled
into a book (Mushaf), its main features were transferred and adapted to sunnah,
which were suitable to sunnah’s nature. In the following periods, the transfer
of these features has been renewed in the new frameworks. This subject has a
direct effect on issues such as the imagination of the prophet, the
hierarchical order of resources, the relationship between sunnah and hadith,
the definition of sunnah and the understanding of hadiths. Moreover,
theological and ideological approaches to the source of the sunnah didn’t stay
in theoretical framework but caused fundamental differences in thought of
sunnah and produced a number of conclusions about the idea and practice.
Sünnetin kaynakları, başka bir ifadeyle, Hz.
Peygamber’in bilgi kaynaklarının neler olduğu meselesi İslam düşünce tarihi
boyunca önemli bir tartışma konusu olagelmiştir. Sahabe döneminde belirgin bir
şekilde gündeme gelmeyen sünnetin kaynağı meselesi hicrî birinci asrın sonları
ya da ikinci asrın başlarında konuşulmaya başlanmıştır. “Hz. Peygamber’in söz
ve uygulamalarının kaynağının vahiy olmasının ne tür bir önemi vardır?”
sorusunun, meselenin ele alınacağı zemini oluşturmaya ve kavramaya katkı
sağlayacağı düşünülmektedir. Hz. Peygamber’in ve sahabenin uygulamalarına
bakıldığında onların, sözün; vahiy kaynaklı olması, yazılması ve tilavetiyle
ibadet edilmesi şeklindeki üç vasfını birbirinden ayrılmaz özellikler
olarak gördükleri anlaşılmaktadır. Bütün bu özellikler vahyin lafzen
korunmuşluğu düşüncesiyle doğrudan irtibatlıdır. Hadisin kaydı bakımından
Kur’an’ın nüzul ve Mushaflaşma sürecinin zıddına bir süreç işletilmişken,
Mushaflaşma sonrasında Kur’an’ın temel vasıflarının hadise -tabiatına uygun
gelecek şekilde- atfedilmesi söz konusudur. İlerleyen dönemlerde bu vasıfların
hadise atfedilmesi yeni formlarda yenilenerek devam etmiştir. Konunun,
peygamber tasavvuru, kaynakların hiyerarşik düzeni, sünnet-hadis ilişkisi,
sünnetin tanımı, hadislerin anlaşılması gibi meselelere doğrudan etkide
bulunduğu; üstelik sünnetin kaynağı meselesine dair itikadî ve ideolojik yaklaşımların,
teorik zeminini aşarak sünnet anlayışında temel farklılıklar ortaya çıkardığı,
fikrî ve uygulamaya ilişkin bir takım sonuçlar ürettiği görülmektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Nisan 2019 |
Kabul Tarihi | 3 Mayıs 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 11 Sayı: 1 |
Creative Commons Atıf-Gayriticari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY-NC 4.0) ile lisanslanmıştır.
Derginin tüm içeriğine açık erişim sağlanmaktadır. Yayınlanan makaleler öncelikle İThenticate programında taranmaktadır.
Dergimizde
yayınlanan makalelerin sorumluluğu yazara ait olup, tüm telif hakları Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi’ne devrolunmuştur.