Tasavvufun
bilgi kaynakları arasında, öncelikli olarak “keşf ve ilham” zikredilmektedir. İlâhî
bilgiye ait bir kapının açılması olarak görülen ve sûfî için son derece önemli
olan bu iki bilgi kaynağı, “uyku ile uyanıklık arasında”, çoğu zaman da “uyku”
hâlinde “sûfî bilincine yansıyan bilgiler” olarak bilinir. Muhyiddin İbnü’l-Arabî(ö.
1240) tasavvuf anlayışını, “keşf yoluyla elde edilen bilgi” anlamına gelen “mârifet”
üzerine temellendirmesi, keşfe kapı aralayan rüyanın önemini güçlendirmektedir.
Tasavvufî yaşamın sistemleştiği dönemlerde nazârî olarak rüya, varlık
mertebeleri arasında “misâl âlemi” olarak nitelendirilmiştir. Tasavvufun kurumsal
yapısı olan tarikat içinde rüya, mânevî mertebelerin terakkî düzeyinin tespiti
için son derece mühimdir. Öyle ki, seyr u sülûk yapacak bir kimsenin hangi
zikir veya evrâdı çekeceği meselesinde rüya, yol gösterici bir pusula olarak
görülmüştür. Bu çalışma, tasavvufî yapıları ve anlayışları ayakta tutan, âdeta
görünmez bir dayanak olan rüya meselesinin farklı bir vecihten ele alınmasından
ibarettir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2019 |
Gönderilme Tarihi | 27 Eylül 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Sayı: 43 |