Öz
Bütünleşme kavramı genel itibariyle dayanışma, birlik, kolektivizm, entegrasyon, kolektif şuur, denge, uyarlama kavramlarının yanında ayrıca ahenk, kaynaşmak, denge içinde bulunmak, birleşmek, armoni ve akültürasyon gibi terimler ile kullanılmaktadır. Bütünleşmenin sağlanmasında ya da sağlanamamasında etkili olan tüm faktörlerin dikkatle incelenmesi ve işlevlerinin daha etkin olmasının araştırılması gerekmektedir. Sosyal bütünleşmenin sağlanması yalnızca temel grupların değil aynı zamanda alt grupların başarılı bir iş birliği yapmaları ile mümkün olmaktadır. Din başta olmak üzere ekonomi, etnik kimlik ya da farklı alt grup tanımlamaları, bu faktörlerin temel bileşenlerini meydana getirir. Çalışmamız, bu ve buna benzer unsurların, sosyal bütünleşme üzerindeki etkisini araştırabilme gayesiyle, ölçek geliştirme üzerinde olmuştur. Sosyal bütünleşme üç temel açıklama seviyesinde ele alınabilir. Birinci seviye, işlevselci bakış açısıyla, sosyal bütünleşmenin anlam ve işlevlerine odaklanır. Burada toplumu oluşturan parçaların hem birbirleriyle hem de sistemin geneliyle işlevsel uyumu temel problemdir. Bütünleşmenin yegâne süreç olduğu tezinden hareketle, bireyler, içinde bulundukları toplumla “normatif”, “fonksiyonel” ya da “mecburi” olarak sosyal bütünleşme eğilimleri gösterirler. İkinci seviye, eleştirel teorinin bir izdüşümü olarak, toplumsal bütünleşmenin “ekonomik politiği” üzerinden yapılan açıklamalardır. Mülkiyet, üretim ve sermaye temelinde sınıfsal farklılıkların artması, sosyal tabakalar arasındaki uçurumun derinleşmesi, sosyal hareketliliğin azalması modern toplumlarda bütünleşme açısından riskler barındırmaktadır. Bütünleşme bu yaklaşıma göre toplumlarda “mecburi istikamet” değildir. Emeğin sömürülmesi ekseninde sınıfsal keskinliğin artması sosyal adalete olan güveni zedelemekte, sosyal adalete olan güven zayıfladığında ise birlikte yaşama kültürü teorik hale gelmekte; toplumsal ilişki biçimleri çatışmaya doğru kaymaktadır. Bu durumun sosyolojik panzehiri, emeğin yabancılaşmasının önüne geçilmesi, sermayenin tabana yayılması, farklı hayatlar arasındaki uçurumların azalması, orta tabakalaşmanın artmasıdır. Üçüncü açıklama seviyesinde ise, sosyal bütünleşmenin bireye/aktöre mahsus özellikleri üzerinden analizler yapılmaktadır. Buna göre sosyal bütünleşme, bireyin anlamlı davranışını akan ve eklemlenen gerçeklikler olarak anlayabilme ve müşterek bir ufukta birleşebilme yetisidir. Araştırmada bir sosyal bütünleşme ölçeği geliştirilmeye çalışılmaktadır. Sosyal bütünleşme, farklılıklar içinde biz duygusuna sahip olma derecesidir. Sosyal bütünleşme durağan, değişmez ve keskin bir denge süreci değildir. Farklılaşmanın kaçınılmaz olduğu modern toplumlarda ulaşılması çaba gerektiren bir sosyal zorunluluktur. Bireyselleşme, uzmanlaşma, farklılaşma ve iş bölümünün arttığı; bölgesel ve kültürel farklılıkların iç içe geçtiği günümüz toplumlarında, sosyal bütünleşme, üzerinde daha fazla kafa yorulan bir mesele haline gelmiştir. Sadece düşüncelerin değil, vicdanların da özgürleştiği bir dünyada bütünleşme ihtiyacı sosyolojinin merkezi tartışma alanlarından birisidir. Türkiye’de, sosyal bütünleşme alanında, teorik araştırmalar olmakla birlikte, araştırmamız bu alana bir ölçek kazandırma hedefine matuf kaleme alınmıştır. Bu manada çalışmanın temel amacı bir sosyal bütünleşme ölçme aracı geliştirmektir. Araştırma, nicel araştırma tekniklerinden anket ile nitel araştırma tekniklerinden dokümantasyon yöntemleriyle sonuca götürülmüştür. Saha çalışması, 39 maddelik anket formu ile 18 yaş üstü, cinsiyet farkı gözetilmeksizin 291 kişi üzerinde uygulanmıştır. Uygulama sonucunda güvenirlik katsayısı beklenenden düşük olmakla birlikte, KMO değerinin 0.633 olduğu belirlenmiştir. 17 maddelik ölçeğin 5 alt boyutu bulunmuştur. Bu faktörlerin toplam varyansı %55.919 olmuştur. Bartlett Küresellik testi ve ölçek madde yük değerleri açısından kullanıma uygun bir ölçek elde edilmiştir.