Hz. Peygamber’in (a.s.) vefatından sonra İslâm dünyasında yaşanan iç kargaşalar, savaşlar ve fetihler İslâm toplumunun değişik fırkalara bölünmesine sebebiyet vermiştir. Her fırka kendine has birtakım dînî motifli öğretiler üretmiş, bu öğretiler zamanla ideoloji halini almıştır. Fırkaların üretmiş oldukları öğretiler taassup psikolojisiyle hayatın her alanına yansımıştır. Siyasi bir fırka olarak ne zaman ortaya çıktığı tartışmalı olmakla birlikte Hz. Peygamber’in (a.s.) vefatını müteakip ortaya çıkan dînî/itikâdî /siyâsî fırkalardan biri de Şia’dır. Hz. Ali ve onun soyundan gelenleri ilahi tayin ile dini lider kabul eden görüş etrafında birleşen guruplar diye tanımlayabileceğimiz farklı fırkaların tümünü ifade eden bir kavram olan Şia, günümüzde de kolları ile varlığını devam ettiren itikâdî/fıkhî bir mezheptir. Tarih boyunca birçok mezhebe ayrılan Şiiliğin günümüze intikal eden iki önemli mezhebi İmâmiyye/İsnâaşeriyye, İsmâiliyye ve Zeydiyye kollarıdır. Ca’feriyye ise İmâmiyye Şia’sının fıkhî yönünü temsil eden bir mezheptir. Kökeni Hz. Peygamber’in vefatına yakın bir tarihe dayanan Şia, ilk günden beri kendine has bir öğreti üreterek ilahi kaynaklı ve imâmet merkezli bir din anlayışına sahip olmuştur. Tarihsel gelişimi içinde Kelam, Hadis, Tefsir, İslam Tarihi gibi Temel İslam Bilimleri alanında ve özellikle itikâdî konularda Ehl-i hadis’in dolayısıyla Ehl-i sünnet’in karşısında yer almıştır. İmamet merkezli hadis ve hadis usulü anlayışına sahip olan İmâmiyye-İsnâaşeriyye şîîliği, daha çok bu konuda karşıt görüşte olan Ehl-i hadis ile birçok polemik yaşamıştır. Bu polemikler itikâdî farklılıklar, hadis rivayetleri, liderlik meselesi, tefsir-hadis-fıkıh usul ve teknikleri gibi çeşitli konular etrafında yoğunlaşmıştır. Özellikle ilk üç asırda Ehl-i Hadis ile yoğun polemiklere giren Şia’nın İmâmiyye/İsnâaşeriyye ve Ca’feriyye kolları, adı geçen konularda tayin ettiği bir öğreti oluşturmuş ve kaleme aldığı te’lifâtı İslami İlimlerin usul ve esasını oluşturan naslardan anladığını kendi adına ortaya koymaya başlamıştır. Buna bağlı olarak kendi fikir ve ideolojilerinde haklı olduğunu ispat etme adına sağlam dînî dayanaklar aramıştır. Bunu yaparken bazen ayetleri zorlama tevillerle delil olarak kullanmış bazen de Hz. Peygamber’in hadislerini bağlamından koparmak suretiyle nakletmiş, hatta Hz. Peygamber adına hadis uydurmaktan geri durmamıştır. Bunun karşısında yer alan Ehl-i Hadis de Şia’nın kendi öğretilerine ters düşen itikâdî görüşlerini egale etmek için birtakım önlemler alma yoluna gitmiştir. Özellikle Ehl-i Hadis hadisleri kabul ederken birtakım usul ve esaslar belirlemiş ve bu metodolojiye uygun olmayan hadisleri reddetmiştir. Kur’ân ve Sünnet’e aykırı olan fikir ve inançları Ehl-i bid’at şemsiyesi altına almış ve bunlardan gelen dinî metin ve söylemleri reddetme yoluna meyletmiştir. Buna karşın Şia, Ehl-i Hadis oluşumunun dinî metinleri nakletme ve yorumlama metodunu eleştirmiştir. Bahse konu olan her iki grup eser telif ederken eser muhtevalarını kendi görüşünü destekleme, karşıt görüşleri çürütme metodolojisi üzerine bina etmiştir. Bunun yanında dini metinleri nakleden ravileri de rivayete ehil olup olmadığını kendi mezhebinin görüşlerine uygun bir şekilde karara bağlamıştır. Neticede bu cedelleşmeler kısır münakaşalardan ibaret kalmış, hakikate ulaşmayı engellemiş, tarafları savunmacı ve övünmeci, suçlayıcı bir psikolojiye sevk etmiştir. Bu da taraflar açısından hadis rivayetlerinin, kaynaklarının ve rivayet tenkidinin farklı değerIendirilmesine yol açmıştır. Adı geçen her iki mezhep arasında yaşanan polemikler sadece itikâdî konularla sınırlı kalmamış, bu tartışmalar beşerî münasebetler ve sosyo-kültürel hayatta da kendini göstermiştir. Bu itibarla çalışmada İslâm düşünce tarihinin iki büyük ekolü olan hadis taraftarları ile Şia’nın adı geçen mezhep müntesibi olan muhaddisleri arasında yaşanan ihtilaf ve cedellerin cerh ve ta’dîl ilmine, kaleme alınan eserlere, sosyo-kültürel ve beşerî ilişkilere nasıl yansıdığı ele alınmıştır.
After the demise of Prophet Muhammad (pbuh), internal conflicts, wars, and conquests in the Islamic world led to the division of the Islamic society into different factions. Each faction in this process produced its own set of religiously motivated doctrines, which gradually evolved into ideologies. The teachings generated by the factions had a profound impact on all areas of life, with a mentality of bigotry. Although it is controversial when it emerged as a political faction, al-Shī‘ah is one of the religious/doctrinal/political factions that emerged after the passing of Prophet Muhammad (pbuh). It, which is a term that refers to all of the different factions that can be defined as those who consider ʻAlī and his descendants as divine leaders appointed by God, is an enduring doctrinal and theological/jurisprudential sect to this day. Three main schools of Shiism, which split into many factions, are Imāmiyya-Isnāashariyya, Ismā'iliyya and Zaydiyya branches. al-Jaʻfarīyah is a sect that represents the jurisprudential aspect of Imāmiyya Shia. With roots dating back to a period close to the death of Prophet Muhammad (pbuh), al-Shī‘ah has consistently developed its own doctrine, embracing a divine source and an imamate-centered understanding of religion. In its historical development, in the field of basic Islamic sciences such as theology, hadith, exegesis, and Islamic history, and especially in theological issues, it has taken place against the Ahl al-Hadith and thus against the Ahl al-Sunnah. al-Shī‘ah’s Imāmiyya-Isnāashariyya faction, which embraces Imamate-centered hadith and hadith methodology, with its imamate-centered understanding of hadith and its principles, engaged in numerous debates with the opposing views of the followers of hadith. These debates focused on doctrinal differences, hadith narrations, leadership issues, and the methodologies of exegesis and hadith. Especially in the first three centuries, Imāmiyya-Isnāashariyya and al-Jaʻfarīyah branches of al-Shī‘ah, engaged in intense polemics with the followers of hadith, developing its own doctrine on the mentioned subjects and beginning to articulate its interpretations based on the religious texts that form the foundations of Islamic sciences. In doing so, al-Shī‘ah sought solid religious justifications to prove the correctness of its ideas and ideologies. This involved at times interpreting verses with strained interpretations, disconnecting hadiths from their contexts, and even fabricating hadiths in the name of Prophet Muhammad (pbuh). The Ahl al-Hadith, who were in opposition to this, took some measures to overrule al-Shī‘ah's theological views that contradicted their own teachings. Especially in accepting hadiths, the followers of Hadith established certain principles and criteria, rejecting hadiths that did not conform to this methodology. They classified ideas and beliefs contrary to the Quran and Sunnah under the umbrella of innovation, discarding religious texts and expressions coming from these sources. In contrast, al-Shī‘ah criticized the methodology of the followers of Hadith in narrating and interpreting religious texts. Both groups, when producing their works, built the content of their works on supporting their own views and debunking opposing views. They also assessed whether the narrators of religious texts were qualified according to the perspectives of their own sects. Ultimately, these debates remained in the realm of sterile arguments, hindering the pursuit of truth and leading both parties into defensive and accusatory psychologies. This resulted in different evaluations of hadith narrations, sources, and the criticism of narrations between the two sects. The polemics between these two sects did not remain confined to doctrinal issues; these discussions also manifested themselves in human relations and socio-cultural life. Therefore, this study explores how the conflicts and debates between the supporters of hadith and the al-Shī‘ah adherents, the two major schools of thought in Islamic intellectual history, have been reflected in the science of criticism and praise (al-Jarḥ wa-al-taʻdīl), written works, and socio-cultural and human relations.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hadis |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 12 Aralık 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 1 Temmuz 2024 |
Kabul Tarihi | 7 Ekim 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 35 |
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.