إنّ أعماق المعاني في التراث التفسيري الكلاسيكي للقرآن الكريم لا تقتصر على الدلالات الظاهرة للنصوص، بل تُحلَّل كذلك من جهة دلالاتها وإشاراتها. وفي هذا السياق يلفت النظر استعمال كلٍّ من الزمخشري (ت 538هـ/1144م) وأبي البركات النسفي (ت 710هـ/1310م) عبارة ”فيه دلالة “في تحليلاتهما للنصوص القرآنية. تهدف هذه الدراسة إلى الكشف عن الإطار الدلالي والوظيفي والبُعد الإبستمولوجي لهذه العبارة في مؤلفات الزمخشري والنسفي ضمن التراث التفسيري الكلاسيكي. وتبرز عبارة ”فيه دلالة“ باعتبارها صيغة اصطلاحية تشير إلى المعاني التي تتجاوز الدلالة المباشرة للألفاظ القرآنية، لتدلّ على معانٍ ضمنية أو احتمالية، وفي الوقت نفسه تؤكّد على الحيطة والتحرّز في عملية التفسير. وتبحث الدراسة في دور هذا المفهوم في عمليات إنتاج المعنى وضبطه، وذلك في ضوء الاتجاهات المنهجية للمفسرين. كما يهدف هذا البحث أيضًا إلى بيان كيفية تناول كلٍّ من المفسِّرَين لمفهوم «فِيهِ دَلَالَةٌ» بطريقةٍ مقارنة، مع مراعاة مناهجهما اللغوية والأصولية وخلفيّاتهما الكلاميّة ومنهجيّاتهما التفسيرية.فالزمخشري قد وظّف أدوات البلاغة مثل المجاز والكناية والاستعارة لتوسيع آفاق المعنى، وفي الوقت ذاته سعى من خلال مفهوم الدلالة إلى منع التفسير الاعتباطي. أما النسفي فقد استعمل هذه العبارة خصوصًا في المواضع التي لم يُصرَّح فيها بالمعنى نصًّا، بغية تحديد حدود التأويل والمحافظة على الاتساق المنهجي، بل وقد استخدمها أحيانًا كدليل على الرأي الكلامي.وقد اعتمد البحث منهجيًّا على أسلوب البحث النوعي، من خلال تحليل الوثائق والمضامين الدلالية للنصوص، مع استقراء الأمثلة القرآنية التي وردت فيها العبارة لتوضيح كيفية رسم الحدود الدلالية. وخلصت النتائج إلى أنّ عبارة ”فيه دلالة “ليست مجرد عنصر لغوي فحسب، بل هي أداة وظيفية في التفسير من حيث مشروعية المعرفة، وضبط الحدود الإبستمولوجية للمعنى، وإعمال مبدأ التحفّظ والاحتياط في عملية التأويل.
In the classical tafsīr tradition, the depth of Qur’anic meanings is not confined to their literal sense but is also analyzed in terms of their dalālah (implicature and indication). Within this context, it is noteworthy that two prominent exegetes, al-Zamakhsharī (d. 538/1144) and Abū al-Barakāt al-Nasafī (d. 710/1310), employ the expression fīhi dalālatun in their textual analyses. This study examines the semantic scope, function, and epistemological dimension of the expression fīhi dalālatun as it appears in the works of these two exegetes within the framework of the classical tafsīr tradition. The expression fīhi dalālatun emerges as a terminological formula pointing to meanings in the Qur’anic text that go beyond the immediately apparent sense, indicating indirect or possible implications, while simultaneously prioritizing caution in interpretation. The research evaluates the role of this concept in processes of meaning production and delimitation in tafsīr, particularly in relation to the methodological orientations of the exegetes. At the same time, this study aims to comparatively demonstrate how both exegetes approach the concept of fīhi dalālatun, taking into account their linguistic and methodological approaches, theological backgrounds, and exegetical methodologies. Al-Zamakhsharī, for instance, employed rhetorical devices such as metaphor, metonymy, and alle-gory in order to expand the semantic scope, while using the concept of dalālah to prevent arbitrary interpretation. Al-Nasafī, on the other hand, particularly resorted to this expression when dealing with areas not explicitly stated in the text, employing it as a methodological tool to set boundaries for taʾwīl and to preserve hermeneutical coherence, occasionally invoking it as evidence for theolo-gical argumentation. Methodologically, this study adopts a qualitative research approach, utilizing document analysis and semantic content analysis, in order to delineate the boundaries of meaning through exegetical instances where the phrase occurs. In conclusion, the expression fīhi dalālatun is identified not merely as a linguistic feature but as a functional device in tafsīr, one that plays a criti-cal role in ensuring the legitimacy of knowledge, defining the epistemological limits of meaning, and maintaining interpretive caution.
Tafsīr al-Zamakhsharī Abū al-Barakāt al-Nasafī Dalālah Interpretation.
Klasik tefsir literatüründe ayetlerin anlam derinlikleri, sadece zahirî manalarla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda delâleti yönüyle de tahlil edilmiştir. Bu bağlamda Zemahşerî (ö. 538/1144) ve Ebü’l-Berekât en-Nesefî (ö. 710/1310) gibi iki büyük müfessirin metin çözümlemelerinde “fîhi delâletün” ifadesini kullanmaları dikkat çekicidir. Bu çalışma, klasik tefsir geleneğinde özellikle Zemahşerî ve Nesefî’nin eserlerinde yer alan “fîhi delâletün” ifadesinin anlam çerçevesi, işlevi ve epistemolojik boyutunu incelemektedir. “Fîhi delâletün” ifadesi, Kur’an metnindeki lafızların doğrudan açık anla-mının ötesinde, dolaylı ve ihtimale dayalı manalara işaret eden, aynı zamanda yorumda ihtiyatı ön-celeyen bir terminolojik kalıp olarak öne çıkmaktadır. Araştırma, bu kavramın tefsirde anlam üretimi ve sınırlandırma süreçlerindeki rolünü, müfessirlerin metodolojik eğilimleri bağlamında değerlen-dirmektedir. Aynı zamanda bu çalışma; her iki müfessirin dil ve usûl yaklaşımları, kelâmî arka plan-ları ve tefsir metodolojileri dikkate alınarak, “fîhi delâletün” kavramına nasıl yaklaşım sergiledikleri mukayeseli olarak ortaya koymayı amaçlamaktadır. Zemahşerî, mecaz, kinaye ve istiʿâre gibi belâgat araçlarını anlam genişliği için kullanırken, “delâlet” kavramıyla keyfî yorumun önüne geçmeyi he-deflemiştir. Nesefî ise özellikle açıkça belirtilmeyen alanlarda, te’vilin sınırlarını belirlemek ve meto-dolojik tutarlılığı korumak amacıyla bu ifadeyi tercih etmiş ve bazen kelamî düşünceye delil olarak kullanmıştır. Metodolojik olarak nitel araştırma kapsamında doküman analizi ve anlamsal içerik çö-zümlemesi yöntemleri kullanılmış; kavramın geçtiği ayet örnekleri üzerinden anlam sınırlarının nasıl çizildiği ortaya konulmuştur. Sonuç olarak, “fîhi delâletün” ifadesinin yalnızca dilsel bir unsur değil, aynı zamanda tefsirde bilginin meşruiyeti, anlamın epistemolojik sınırları ve yorum ihtiyatı açısın-dan işlevsel bir araç olduğu tespit edilmiştir.
| Birincil Dil | Türkçe |
|---|---|
| Konular | Tefsir |
| Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALESİ |
| Yazarlar | |
| Erken Görünüm Tarihi | 26 Ekim 2025 |
| Yayımlanma Tarihi | 30 Ekim 2025 |
| Gönderilme Tarihi | 20 Ağustos 2025 |
| Kabul Tarihi | 22 Ekim 2025 |
| Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 9 Sayı: 2 |