İstanbul hakkındaki historiyografik çalışmaların tarihini iki ana dönemde incelemek mümkün. Cumhuriyetin kuruluşu bu bağlamda bir eşik oluşturmuyor. İlk dönemin Osmanlı fethinden geç XVIII. yüzyıla kadar uzandığını ve Ayvansarayi’nin “Hadi- katü’l-Cevami”siyle yeni bir dönemin başladığını kabul etmek makul olur. İlk dönemi karakterize eden, imparatorluğun tarihini yazmaktan bağımsız bir İstanbul tarihi yazma geleneğinin yeşermeyişidir. Payitaht ile “Memalik-i Osmaniye” historiyografik anlamda özdeşleştirilmiş gibidir. Erken XIX. yüzyıldan itibaren önce yavaş, aynı yüzyılın ikinci yarısında ise daha tempolu olarak İstanbul konulu yayınlar ortaya çıkar. Kentin tarihini Osmanlı öncesini de içerecek kapsamda ele alan ilk çalışmalar da yine XIX. yüzyılın ikinci yarısında belirir. Yüzyıl dönümünde ise yayın sayısında kayda değer bir artış görülür. Bunların çoğunluğu alan gözlemlerine yer vermeyen ve özellikle Bizans için Batı kaynaklarını, Osmanlı için yerli kitaplardaki bildik bilgileri özetleyen metinlerdir. Cumhuriyetin kuruluşundan XX. yüzyıl ortalarına kadar uzanan aralıkta İstanbul ideolojik nedenlerden ötürü tarihçilerin yoğun ilgisine mazhar olmaz. Yeni ulus devletin toplumsal ve coğrafi bütünlük idealleri, eski başkente yönelik merakı ikinci plana düşürür. 1953, yani fethin 500. yılı ise bir dönemeç oluşturur. Ancak, asıl kapsamlı atılımlar kentin küreselleşmesiyle birlikte 1990’dan bugüne uzanan son iki on yıl içinde ortaya çıkacaktır.
The history of historiographical works on Istanbul can be analyzed under two main periods. Contrary to the almost common belief, the beginning of the Republican era is not a turning point. The first period begins with the Ottoman conquest, and ends in the late 18th century with a monumental work, “Hadikatü’l-Cevami,” a historical encyclopedia of Istanbul mosques. What characterizes this first period is the lack of a narrative on the history of Istanbul independent from the political history of the Ottoman state. The history of its capital city was discussed in nearly identical terms with the history of the Empire. The first “autonomous” histories of Istanbul began to be written sporadically in the early 19th century, and the pace of history writing reached a climax at the beginning of the 20th century. The earliest historical studies concerning Istanbul’s Byzantine and Ottoman periods as a whole began to be written in the mid-19th century. They were, however, mere compilations which were not grounded on personal observations about the actual urban historical texture. The majority, especially those on the history of the Byzantine city, were composed with information derived from the European books, and for the Ottoman period, they mainly relied on data easily accessible from the classical Ottoman political histories. Until the middle of the 20th century, Istanbul did not constitute a subject of study for historians due to ideological reasons. Instead, the founding of the Turkish nation-state, with its ideals of geographical and social homogeneity, caused a shift in its historiographical focus from the multi-ethnical former capital towards Anatolia, the newly declared homeland of the Turks. The year 1953, which marked the 500th anniversary of the Ottoman conquest, defined a new opportunity for writing histories of Istanbul. The most important historiographical works, however, were to be written in the two decades after 1990, which can be defined as the beginning of a new era for the emerging global city.
Diğer ID | JA86GU33ED |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Eylül 2010 |
Gönderilme Tarihi | 1 Eylül 2010 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2010 Sayı: 16 |