İnsanın temel duygularından biri olan korku, sanatta karşılığını gotik sözcüğü ile bulur. Tarih boyunca birçok anlam değişikliğiyle karşılaşan, “ötekine” ya da “tekinsize” odaklanan gotiğin kökeni, Roma İmparatorluğunun çöküşüne yol açan, yıkım ve yağmayla adından söz ettiren Germen kavmi Gotlar’a dayanır. İlk Çağ’larda uygarlık karşıtı olarak tanımlanırken 12. yüzyılda dönemin mimarisinden farklı bir zevk ve anlayışı yansıtması, Aydınlanma Çağı’nda da modernitenin değerlerine karşı başkaldırması onun aykırılığının bir sonucu şeklinde belirir. Mimari bir alandan başlayarak resim ve edebiyata kadar çeşitli disiplinlerde bir tarza dönüşen gotiğin amacı, insanda korku ve dehşet hissi uyandırmaktır. Edebî ürünlerde söz konusu duygular, ürkütücü karakter ve mekânların aracılığıyla sunulurken ulusların bilinçaltında bastırdıkları unsurları gün yüzüne çıkarır. Bu anlamda gotik edebiyatın söz konusu ögeleri, Batı ve Doğu toplumlarında farklılık arz eder; toplumların kolektif korku belleğini yansıtması noktasında bir öneme sahiptir. Buna karşılık gotik tarz, Türk edebiyatında Tanzimat’ın gerçekliği başat unsur olarak kabul etmesiyle beraber uzun bir süre roman ve öyküde kendine yer bulamaz. Cumhuriyet Dönemi’nde ise aydınlanmacı zihniyetin gotiğin ilerlemesini yavaşlattığı dikkati çekse de gizli ve bastırılana karşı duyulan merakın ardından gotik ögelere yer verildiğini görmek mümkündür. Bu çalışmada, çağdaş Türk edebiyatı yazarlarından İzzet Yasar’ın (1951-2018) öykülerindeki gotik ögeler incelenecek; Yasar’ın gotiği modernitenin değerlerine karşı çıkmak ve modern insanı korkularıyla yüzleştirmek için kullandığı öne sürülecektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2021 |
Gönderilme Tarihi | 25 Nisan 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 10 Sayı: 2 |