Antikçağ’ın özgür vatandaşlık idealine dayalı siyaset anlayışının yerini Ortaçağ’da Tanrı iradesine dayalı teolojik siyaset anlayışı
alır. Yeniçağ’a gelindiğinde Rönesans ve Reform hareketlerinin doğurduğu yeni insan ve toplum anlayışı teolojik bir meşruiyeti
savunulur olmaktan çıkarır. Ancak Yeniçağ siyaset düşüncesi Antik idealleri takip ederek, eşit sorumluluk sahibi vatandaşların
özgürleşmesi istikametinde gelişeceğine, daha çok tek bir yöneticinin mutlak hâkimiyeti etrafında biçimlenir. Siyasi ahlak da buna
uygun şekilde egemen bir Prensin (Hükümdarın) eylem tarzı üzerinden üretilmeye çalışılır. İlahi iradenin temsilcisinin dini otoritesi
böylece, insanın kendi varlığını ve refahını koruma maksatlı tesis edilen güç siyasetine dayalı üstün otoriteyle yer değiştirir.
Yeniçağ’da siyasi bir topluluğun oluşumunu mümkün kılan “toplum sözleşmesi” düşüncesi, “doğa durumu” kavramından hareketle
tesis edilir. Ancak, Machiavelli ve Hobbes’ta doğa durumu materyalist ve “bilimsel” bir insan anlayışı üzerine bina edilirken,
Locke’da insan doğasının yaratılış mitine uygun teolojik bir temellendirmesi öne çıkar. Öte yandan, aciliyetleri ulusal birlik ve
toplumsal barış olan Machiavelli ve Hobbes gibi düşünürlerin mutlak monarşiden yana tavır almaları demokratik bir toplum idealinin
ötelenmesine yol açar. İşte liberal aydınlanmacı Locke bu hayalin peşinden koşar. O, bir yandan meşruiyeti Tanrı iradesine
bağlayan geleneksel düşünceye, bir yandan da ahlaki değerlerinden yalıtılmış bireyi mutlak bir egemene tabi kılan Yeniçağ’ın siyasi
etik anlayışına karşı, özgürlük ve eşitlik temelinde demokratik bir toplumun kavramsal çerçevesini belirlemeye çalışır. Lakin
Locke’un mülkiyet ve özgürlüğü yücelten ve bireylerin karşılıklı çıkarlarını gerçekleştirmeyi amaç edinen sözleşme ahlakının ne
denli başarılı olduğu tartışma konusudur. Locke’un siyaset felsefesini toplum sözleşmesi kuramı temelinde değerlendirmek ve onu
diğer sözleşmeci düşünürlerden farklı kılan noktaları aydınlatmak bu yazının öncelikli amacıdır.
The political view of the Antiquity which is based on the ideal of free citizenship is replaced in Middle Ages by theological political
view based on God’s will. In the Modern Age, the new understandings of humanity and society led by Renaissance and Reform
movements undermine the defensibility of the theological legacy. Yet, modern thought is formed by the conception of the absolute
hegemony of the monarch instead of by turning back to the ideals of Antiquity and developing towards the emancipation of the
equal citizens. Accordingly, political morality is constructed with reference to the form of the sovereign Prince’s act (Monarch).
Consequently, religious authority of the divine representative is replaced by the superior authority which is grounded on the power
politics established to guarantee the existence and commonwealth of the human beings. In the Modern Age the thought of “social
contract” makes the constitution of society possible and it is established on the concept of “state of nature.” However, in Machiavelli
and Hobbes the concept of the state of nature is built on the materialistic and “scientific” conception of human being while
in Locke the theological grounding of the human being is found, in parallelism with the myth of creation. Moreover, for thinkers
like Machiavelli and Hobbes national unity and social peace have priority in politics; therefore, they defend absolute monarch and
downplay the democratic ideal. Thus, liberal Locke advocating Enlightenment pursues this dream. On the one hand, he tries to
draw the conceptual framework of a democratic society grounded on freedom and equality against the traditional thought which
ties the legacy on God’s will. On the other hand, he is against the political morality of the Modern time which isolates the individual
from his ethical values and subjects him/her to the absolute sovereignty of the monarch. However, Locke’s idea of political
morality based on social contract itself, which sublimates freedom and property and aims at the realization of the mutual interests
of individuals, is not devoid of problems. On this background, the primary aim of this paper is to discuss Locke’s theory of social
contract and to reveal the points that distinguish him from other social contract theorists.
Politics Political Ethics Social Contract Theory Liberalism Society
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 24 Temmuz 2019 |
Gönderilme Tarihi | 12 Mayıs 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Sayı: 11 |