Felsefenin, dinin nas ve hükümleriyle nasıl bir ilişkiye sahip olduğu meselesi, Müslümanların felsefi metinlerle karşılaşmasına kadar uzanır. İslâm filozoflarının kendilerini doğrudan içinde buldukları bu mesele hakkında fikri seyrin Doğu ve Batı İslâm dünyasında farlı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Batı İslam dünyasındaki fikri gelişim, merkezi konumda bulunan Doğu İslâm dünyasından farklı olmasının sebebi olarak bu bölgenin merkezden uzak olması gösterilebilir. Nitekim birbirine uzak olan bu bölgelere felsefi ve hatta dini metinlerin ulaşması ve gösterdikleri tesir birbirlerinden farklıdır. Bu farklı seyirde siyasi olayların etkisini de göz ardı etmemek gerekir. Nitekim dönem dönem kişi ve eserlere yönelik yasaklamalar düşüncesinin belli bir doğrultuda ilerlemesini zorunlu kılmıştır. Biz din ile felsefe arasındaki ilişkiye dair Batı İslâm dünyasından (Endülüs) iki örneği, İbn Tufeyl ve İbn Rüşd’ün çözümlerini inceleyeceğiz. Bu iki düşünürü aynı noktada birleştiren, her ne kadar farklı şekilde tezahür etse de, her ikisinin de felsefeyi meşrulaştırma çabasında olmasıdır. İbn Tufeyl bunu, insani bir etkiye maruz kalmamış bir zihnin akli serüvenini prova ederek gerçekleştirir. O, bu suretle meramını dolaylı yoldan ve üstü kapalı olarak anlatmaya çalışır. İbn Rüşd ise din ile felsefe arasındaki ilişkiyi doğrudan, açık bir şekilde felsefenin dini değerlendirmeyle hükmünün ne olduğunu sorar ve bu soruya cevap arayarak yapar.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Felsefe |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2021 |
Gönderilme Tarihi | 6 Temmuz 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Sayı: 16 |