Türk romanında özellikle İkinci Meşrutiyet’ten (1908) itibaren verilmeye başlanan ürünler, mekân bağlamında -İstanbul’u aşarak- bilinçli ve nispeten kapsamlı bir yönelimle Anadolu’yu köyü, kasabaları ve küçük kentleriyle malzeme yapmaya başlamıştır. Bu durum, İkinci Meşrutiyet sonrası farklılaşan toplumsal, siyasal atmosfer içinde ön plâna çıkan ve ana akım hâlini alan milliyetçiliğin edebî sahadaki dolaylı bir yansımasıdır. Anadolu insanının hayatına eğilmek şeklinde tezâhür eden bu yönelim, günümüze değin edebiyatımızda değişik boyutlarıyla ele alınmaya devam edilmiştir. Bu konuya odaklanan bazı romanlarda bu tema, taşralı / kentli aydın ve (bireysel kimlik ve toplumsal yapılanma bağlamında) taşralı zihin / uygar zihin çatışması ekseninde ele alınmıştır. Bu çatışma -söz konusu eserlerdezaman zaman, taşraya mahsus mekân ve zihin yapısının yarattığı uyuşukluğun, uygar zihni ele geçirmesi ve kendine benzetmesi ile sonuçlanmaktadır
The Turkish novel, especially during the Second Constitutionalist period (beginning in 1908), was inclined to yield more and broader works of life in villages, towns and small cities across Anatolia. This was an indirect reflection of nationalism that became the mainstream in the literary field due to the changes in the social and political atmosphere through the Second Constitutionalist period. Anatolia and the life of the people in Anatolia with different dimensions and aspects is still a common theme in our literature. In some of the novels, it has been used as the conflict between the provincial and the urban intellectuals, in other words, the provincial mind and the civilized mind. This conflict, in some novels, is resolved when the civilized mind is seized by the provincial atmosphere of numbness and thus is transformed to a more rural shape
Diğer ID | JA49HA26CR |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Ağustos 2011 |
Gönderilme Tarihi | 1 Ağustos 2011 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2011 Cilt: 18 Sayı: 2 |