İmparatorluk içindeki ulusların
bağımsızlık arzularını dizginlemek için 1908 İnkılâbını bir fırsat olarak gören
İttihat ve Terakki Cemiyeti, inkılâbın hemen ardından yaşanan gelişmelerden
sonra uzun süredir yürüttükleri ittihad-ı anasır politikasının imparatorluğun
toprak bütünlüğünü korumakta yetersiz kaldığını anlamışlardır. Özellikle Balkan
uluslarının ayrılıkçı hareketleri fiili bir savaşa dönüştükten sonra İttihatçı
kadrolar Türkçülük politikasına yönelmişlerdir. Hemen hemen her alanda başlayan
bu millileşme hareketinden iktisadi hayat da ciddi oranda etkilenmiştir.
Ekonomik hayatta gayrimüslim olan ve Türk olmayan unsurların etkisini azaltmak
ve Müslüman/Türk bir orta sınıf oluşturabilmek için başlayan gayretler
boykotajlar, himayeci ekonomik politikalar, milli ibareli şirket ve bankaların
kurulması, kapitülasyonların tek taraflı kaldırılması gibi gelişmelerle somutlaşmıştır.
Milli iktisadın hedefe ulaşması İttihatçılar için büyük önem taşımaktaydı.
Ancak bu politikanın başarıya ulaşabilmesi her şeyden önce tebaanın
Müslüman/Türk kesimini aydınlatmaya ve onları harekete geçirebilmeye bağlıydı.
Bunu başarabilmek İttihatçılar için çok zor değildi zira propaganda konusunda
İttihatçılar akla gelebilecek her türlü aracı kullanmakta ustaydılar. Bu konuda
halka doğrudan ve etkili bir şekilde ulaşacak iki araç vardı: Basın ve
edebiyat. İttihatçılar II. Meşrutiyet’in ilanından sonra yayınlanmaya
başladıkları ve politikalarını anlattıkları gazetelerin yanında edebi eserler
vasıtasıyla da bir kamuoyu oluşturma gayreti içerisine girmişler, başta tiyatro
olmak üzere, roman, şiir ve hikâye gibi edebi ürünlerle halka ulaşmışlardır. İttihat
ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden birisi olan Kâzım Nami Bey’de II.
Meşrutiyet’in ilanından sonra yazdığı edebi eserlerinde bu noktaya daima özen
göstermiştir. 1916 yılında I. Dünya Savaşı sürerken Milli İktisat politikası
doğrultusunda bir İş Ordusu adlı bir hikâye kitabı kaleme alan Kâzım Nami Bey
edebi bir eser ortaya koymaktan çok eserin verdiği mesajlar üzerinde durmuştur.
Askerlik mesleğini sürdürürken Demirci Ustası Hasan ile tanışan Turgut Bey adlı
bir genç zabitin istifa ederek Konya’da bir demirhane açması üzerine inşa
edilen bu hikâyede yıllarca yabancıların Türk çiftçisini fahiş fiyatlar altında
ezdiği ve paranın yabancıya giderek bize silah olarak döndüğü vurgulanır ve
Turgut Bey’in açtığı fabrika örneğinde Türk ve Müslüman tebaa müteşebbis olmaya
teşvik edilir. Türkçü öğelerle bezeli bu hikâyede Türklerin Ergenekon’dan
çıkışı ile Turgut Bey’in girişimi arasında bir bağ kurulmakta ve Türklerin en
eski mesleği olarak kabul edilen demircilik kutsanmaktadır. Dönemin
aydınlarının birçoğunun kullandığı gibi Kâzım Nami Bey de sade bir Türkçe ile
kaleme aldığı bu hikâyesinde iktisaden kurtuluşun reçetesinin yerli üretim ve
tüketim olduğu üzerinde durmaktadır.
Bölüm | Makaleler |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 27 Aralık 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Cilt: 10 Sayı: 4 |
Adres: Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Telefon: 0276 221 21 60 Faks :0276 221 21 61
E-posta: sosyaldergi@usak.edu.tr