Doğu ile Batı kutuplaşmasının doğasına dair varsayımların temelinde yatan ideolojik tefrikler basit bir çatışmanın yansıması değildir. “Avrupamerkezcilik” ibaresi temelinde kurgulanan Doğu ile Batı arasındaki ayrımcılığı Antonio Gramsci’nin “hegemonya” kategorisi ve Michel Foucault’nun “bilgi-güç” denklemi etrafında sorgulamak, bilmediğimiz birçok algı biçimini ortaya çıkmaktadır. Bir görüş ve temsil makamı doğrultusunda şekillenen “Avrupamerkezcilik” kavramı genelde ötekinin varlığı ile çatışarak kendisini tanımlamaktadır. Bu çalışmada, Avrupamerkezciliğin tarihsel boyutu ele alınarak hem kendi söylemi hem de “öteki”ni inşa etme noktasındaki prosedürel karakteri tahlil edilmektedir. Aydınlanma süreci ile yeni bir ivme kazanan “Avrupamerkezcilik” söylemi, Batı-dışı toplumların sosyal-kültürel ve siyasi-ekonomik hayatlarını modernleşme temelinde “yeniden üreterek” stratejiler oluşturması, tarihsel düşünceyi bizatihi formüle edebilme özelliği ile ilgilidir. Genel itibariyle Batı-dışı toplumların siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatlarını “tek tipli” şekilde düzene sokma açısından fenomenal nitelik taşıdığı çözülmesi gereken bir sorundur. Söz konusu toplumların yaşam biçimi algısında özden uzaklaşma kaygısı tarihsel gerçeklik itibariyle salt hegemonya alanı içinde tatmin noktasına indirgendiğini doğru saptamalarla ayırt etmek mümkün olabilir.
ÜNİVERSİTE
790
teşekkür ederim
The ideological distinctions that underlie the assumptions about the nature of the East and West polarization are not simply a reflection of the conflict. Questioning the discrimination between East and West based on the phrase "Eurocentrism" around Antonio Gramsci's "hegemony" category and Michel Foucault's "knowledge-power" equation reveals many forms of perception that we do not know. The concept of "Eurocentrism" shaped in the direction of an opinion and representation authority generally defines itself in conflict with the existence of the other. In this study, by considering the historical dimension of Eurocentrism, both its own discourse and its procedural character at the point of constructing the "other" are analyzed. The discourse of "Eurocentrism", which gained a new momentum with the Enlightenment process, is related to the social-cultural and political-economic life of non-Western societies by "reproducing" strategies on the basis of modernization, and the ability to formulate historical thought itself. It should be stated that, in general, non-Western societies have a phenomenal nature in order to organize their political, economic, social and cultural lives in a "uniform" way. It can be said that the anxiety of detachment from the essence in the perception of life style of the aforementioned societies is distinguished by correct determinations that, in terms of historical reality, it has been reduced to satisfaction within the realm of hegemony.
790
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Sosyal Bilimlerin Tarihi |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Proje Numarası | 790 |
Yayımlanma Tarihi | 29 Eylül 2021 |
Gönderilme Tarihi | 4 Mayıs 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 6 Sayı: 2 |
Bu eser Creative Commons BY-NC-SA 2.0 (Atıf-Gayri Ticari-Aynı Lisansla Paylaş) ile lisanslanmıştır.