İnsanın anlam ve hakikat arayışı, yaratılışla başlayan ve süregelen bir yürü-yüştür. Bu arayışta din ve nübüvvet gibi dinî öğretilerin özel bir yeri vardır. Bazı peygamberlerin ve sâlih insanların yaratıcıyla tek başına kalmak, toplum hayatının çekilmez bunalımlarından kurtulmak, kendi iç dünyalarına yolculuk etmek, hakikati aramak gibi gayelerle insanlardan uzak bir yere çekilmeyi ter-cih ettikleri görülmektedir. Hz. Peygamber’in de nübüvvet öncesi ve sonrası benzer bir yalnızlık tecrübesi yaşadığı görülmektedir.
Çalışmada Hz. Peygamber’in; yaratıcıyı bulma, varlığı ve hayatı anlamlan-dırma yürüyüşünde nübüvvet öncesi ve sonrası ulaştığı tecrübelere değinilmiş-tir. Psikolojik bir hali ifade eden yalnızlık hissiyle Hz. Peygamber’in risâlet öncesinde yaşadığı halvet süreci ve risâlet sonrası gece ibadeti ve iʿtikâfta ge-çirdiği halvet dönemi arasında irtibat kurulmaya çalışılmıştır. Diğer yandan Hz. Peygamber’in hakikati aramak adına yaşadığı bu tecrübelerin, günümüz insanının anlam arayışına ne tür katkı verebileceği tartışılmıştır.
Bu bağlamda Hz. Peygamber’in nübüvvet öncesi Hira mağarasına gittiği ve burada yalnız kalmayı tercih ettiğine dair hadisler yer almaktadır. Hz. Pey-gamber, teo-psikolojik gelişimi doğrultusunda bozulmadık fıtratının, evreni ve toplumu doğru bir şekilde gözlemlemesinin ve ahlâkî erdemlere sahip olması-nın etkisiyle iç âleminde yaşadığı manevi değişikliği görüyor, kendisini rahat hissedeceği ve yalnız kalabileceği yerler arıyordu. O, hakikati öğrenmek için; uzleti değil halveti tercih etmiş, güvenilir bir yerleşim yerini, bilgiyi sorup öğ-reneceği alimleri ve ilim meclislerini değil, tehlikenin kol gezdiği ve istişare yapacak kimsenin olmadığı Hira mağarasına yönelmiş, tefekkür ve ibadet ile vaktini geçirerek tehannüs yapmıştı. Nihayetinde o, vahyin bilgisinden yok-sun, ne aradığını bulmaya çalışan fakat aklen, ruhen ve bedenen vahiy almaya adım adım hazırlanan bir hal içerisinde iken peygamber seçilmişti.
Hz. Peygamber’in hikmet ve hakikat yolculuğu; ilk vahyi aldıktan sonra da devam ettiği, nübüvvetin ilk yıllarında Hz. Peygamber’den, yaşadığı sıkıntılar karşısında metanetini artırmak, inen vahyi içselleştirmek amacıyla geceyi ihya etmesinin istendiği, onun da kıraat ve secdesini uzun tutarak teheccüd namazı kıldığı ve vefat edinceye kadar bu namazı kılmaya özen gösterdiği görülmek-tedir. Gece ve yalnızlık ikileminde Allah Resûlü’nün Ramazan gecelerinde Cebrâil ile karşılıklı Kur’an okuyarak iki Ramazan arası inen ayetleri pekiştir-diği, isrâ ve miʿrac hadisesinde gece yolculuğuna çıkartılarak beşer üstü bazı hakikat ve hikmetlere ulaştırıldığı gözlenmektedir. Ramazan ayında kılınan teravih namazı ve bu aya mahsus iʿtikâf ibadeti de yine geceyi ve özellikle Kadir gecesini ihya etme fırsatı vereceği için ayrı bir önem taşımaktadır. Hz. Peygamber ilk vahyin indiği esnada olduğu gibi nübüvvetten sonra da yine halvete çekildiği ve Kur’an’ın indiği bu özel anı araştırmaya devam ettiği gö-rülmektedir. Fakat bu sefer vahyin bilgisinden habersiz fakat hakkı bulmaya çalışan tehannüs halinde değil hak ve hakikatin farkında ve neyi aradığı bilinci içerisinde olan iʿtikâf halinde bu arayış sürecine dahil olmuştur. İlk vahyin indiğinde ulaşılan hakikat; vahyi ve kozmik alemdeki âyetleri okumakla haki-katin öğrenileceği gerçeği iken Kadir gecesini ararken ulaşılan hakikat ise Kur’an’ın indiği mekân ve zamanı şereflendirdiği gibi hikmet dolu mesajı okuma ve anlama çabası içinde olan her kişiyi ve mesajın okunduğu her anı yücelteceği gerçeği olsa gerektir.
Kadir gecesini arama ile ilgili hadiste geçen “taḥarrav” kelimesi ile Hz. Pey-gamber’in risâlet öncesi halvete çekildiği mağaranın adı olan “Ḥira” kelimesi-nin semantik açıdan ifade ettiği anlam birliği dikkate şayandır. Her iki kelime-nin kökü de “arama, arayış” anlamına tekabül eder. Bu durum insanın hayat serüveninde, varoluşsal problemlerine dair bir arayış içinde olduğunu hatır-latmaktadır. Diğer taraftan hakikati arama ve yalnızlaşma olgusu geçmiş çağ-larda olduğu gibi günümüzde değişik şekillerde devam etmektedir. Modernite olgusunun çağımızda yalnızlık hislerinin artırdığı, insanların yalnızlıktan kur-tulmak için hakikatten feragat etmesi gerektiği ve böylece hakikatin bir değer olarak önemini yitirdiği savı günümüzde sıklıkla dillendirilmektedir. Kişinin kendisi, yaratıcısı, çevresi ve diğer insanlarla sağlıklı bir iletişim kurması an-cak hakikati araştırması ve haktan yana olması ile mümkün gözükmektedir.
Man’s chase for meaning and ḥaḳīḳah is a quest that begins with creation and continues. Religious values such as religion and nubuwwah have a special place in this inquiry. It is seen that some prophets and righteous people prefer to retreat to a place away from people for purposes such as being alone with the God, getting rid of the intolerable depressions of social life, traveling to their inner world, and seeking the ḥaḳīḳah. It is seen that the Prophet Mu-hammad had a similar experience of loneliness before and after his nubuwwah.
Muhammad before the nubuwwah and the period of k̲h̲alwah (seclusion) that he spent in iʿtikāf after the nubuwwah. On the other hand, it is discussed what kind of contribution this experience of the Prophet Muhammad in search of ḥaḳīḳa can make to the search for the meaning of modern man.
In this context, as a matter of fact, there are various narration in hadīt̲h̲ sources about the Prophet Muhammad went to the cave of al-Ḥirāʾ and pre-ferred to stay alone. In line with his theo-psychological development, the Prophet Muhammad saw the spiritual change he experienced in his In this study, in these two experiences that the Prophet Muhammad followed in his quest to understand the god, existence and life, the reasons that led him to the quest be discussed. With the feeling of loneliness, which expresses a psycholog-ical state, a connection established between the seclusion period of the Prophet inner world due to his unspoiled nature, observing the universe and society correctly, and possessing moral virtues, and was looking for places where he could feel comfortable and be alone. To learn the ḥaḳīḳah; he preferred k̲h̲alwah rather than ʿuzla (reclusion), and made taḥannut̲h̲ spending his time with things such as contemplation and worship, directed to the cave of al-Ḥirāʾ, where danger lurks and there is no one to consult, not directed to a relia-ble settlement, scholars and scientific assemblies to ask and learn about infor-mation. In the end, he was chosen as a prophet when he was in a state of igno-rance of revelation, trying to find what he was looking for, but prepared step by step to receive revelation mentally, spiritually and physically.
It is seen that the Prophet Muhammad’s journey of wisdom and truth contin-ued even after he received the first revelation, and in the first years of prophethood, the Prophet Muhammad was asked to spend the night in order to increase his fortitude in the face of the troubles he experienced and to make it easier for him to internalize the revelation, and he took care to praying ta-had̲j̲d̲j̲ud until he died. It is observed that in the dilemma of layl and loneliness, the prophet of Allah internalized the waḥy by reading the Qurʾān mutually with Gabriel during the layls of Ramaḍān and was taken on a layl journey in the event of isrāʾ and miʿrād̲j̲ to reach some superhuman ḥikmahs and ḥaḳīḳahs. The tarawih prayer performed in the month of Ramaḍān and the iʿtikāf specific to this month are also of particular importance as they give the opportunity to revive the layl, especially the layl at Ḳadar.
It is seen that the Prophet Muhammad retreated to k̲h̲alwah after his prophethood, as he did at the time of the first revelation, and continued to search for this special moment when the Qurʾān was revealed. But, in this pe-riod, he was involved in this search process, not in the state of taḥannut̲h̲ try-ing to find the right but unaware of the right and ḥaḳīḳa, but in the state of iʿtikāf who is aware of the right and truth and is conscious of what he is look-ing for. The ḥaḳīḳa reached when the first waḥy received is the truth that the ḥaḳīḳa will be learned by reading the waḥy and the verses in the cosmic realm, while the ḥaḳīḳa reached when searching for the layl of Ḳadar should be the truth that the Qurʾān honours the place and time when it came down, as well as the fact that it will glorify every person who is trying to read and under-stand the wise message and every moment when the message is read.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 26 Haziran 2023 |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 |
Amasya İlahiyat Dergisi-Amasya Theology Journal Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.